Bozburun Yat Kulübü: Aşk ile büyümüş zeytin ağaçları altında bir gün

Selimiye’den Bozburun’a gelmemiz oldukça kısa sürüyor.

Ellerimizdeki telefonların navigasyonuna Bozburun Yat Kulubü yazmış, çaresizlikle sağımıza solumuza bakıyoruz. İstikametimize varmış görünüyoruz; ama ne daha ileri gidebileceğimiz bir yol, ne de etrafımızda yat kulubüne benzer bir yer var.

Telefon açıyoruz, biz adresi bulamadık, gelip bizi alır mısınız, diye soruyoruz.

Az sonra, çaresizce sağımıza solumuza bakmanın yerini, tarifsiz bir keyif alıyor; çünkü beş dakika sonra bir teknedeyiz ve arkamızda köpükler saça saça, masmavi denizin üzerinde yol alıyoruz.

Bizi uyarmışlardı, inanmamıştık: Gerçekten Bozburun Yat Kulübü’ne karadan ulaşım yokmuş.

bozburun yat kulubü_bozburun_eylül2017IMG_2780.JPG

Kocaman zeytin ağaçlarının altına atılmış masalar karşılıyor bizi, bir de oraya bağlanmış harika yelkenliler. Zeynep Hanım “Hoşgeldiniz kızlar, siz oturup şurada biraz soluklanın.” diyerek karşılıyor bizi. Işıl ışıl parlayan gözleri, etrafa fışkıran bir enerjisi ve inanılmaz anaç bir tavrı var.

bozburun yat kulubü_bozburun_eylül2017IMG_3092-001.JPG

Zeytin ağaçlarının gölgesinin altındaki masalardan birine yerleşiyoruz. “Soğuk bir şeyler içmek istiyorum, bir bira alayım en iyisi.” dediğim anda, yanımda barmen beliriyor. “Kokteyllerimiz çok güzel. Mesela taze armutlu bir margaritaya ne dersiniz?” diyor. Reddedilemeyecek kadar cazip bir tavsiye.

Yogitam önünde çok lezzetli bir tabak yemekle, ben gerçekten çok ama çok lezzetli kokteylimle zeytin ağaçlarının gölgesinde otururken, dikkatimizi çekiyor. Orada çalışanların hepsi Zeynep Hanım’a “Anne” diyor. Herkes inanılmaz güler yüzlü. Herkes birbirine selam veriyor.

Karayla ulaşımı kesilmiş bir ütopyanın içine düşmüş gibiyiz.

bozburun yat kulubü_bozburun_eylül2017IMG_2981.JPG

Sonra odamız Piri Reis’e geçiyoruz. Oldukça sade, oldukça zevkli, tam kıvamında döşenmiş bir oda. İçeride kalitesiz veya abartı görünen hiç bir parça yok. Üstelik, uzun zamandır gördüğüm en güzel manzaraya bakan bir balkonumuz bile var. Sevinçle zıplıyoruz, “Ay nasıl güzel bir yere geldik biz. Ne iyi oldu bu iş.” diye.

bozburun yat kulubü_bozburun_eylül2017IMG_2818.JPG

Günün geri kalanını, bize ayrılmış yatak ve şezlonglarda güneşlenerek, masmavi denizde yüzerek, kitaplarımızı okuyup, sohbet ederek geçiriyoruz.

bozburun yat kulubü_bozburun_eylül2017IMG_2928.JPG

bozburun yat kulubü_bozburun_eylül2017IMG_2926.JPG

Bir anda hafızamdaki parçalar yerli yerine oturuyor. Vakti zamanında Ayşe Arman’ın yazdığı okuyup çok etkilendiğim söyleşi geliyor aklıma.

Muhteşem bir aşk hikayesinin meyvesi olan mekandayız biz. Kanlıca’da yalıları varken, burada olmayı tercih eden anne ve oğulun işlettiği yerdeyiz. Bizi karşılayan Zeynep Hanım, aşkın sınır tanımadığını gösterircesine kendisinden 32 yaş büyük doktor Süleyman ile evlenen kişi; geldiğimizden beri hiç durmamasıyla dikkatimizi çeken, teknelerin bağlanmasına yardım eden, tekne ile oraya gelen şeyleri taşıyan kişi da oğulları. Burayı yat kulübüne çevirme fikrinin de sahibi aynı zamanda.

“Nasıl yani?” diyoruz bu gerçeklerin farkına vardığımız anda. Biz mekan sahiplerinin hep bir kenarda oturmasına, sadece gözlem yapıp, komut vermesine alışmışız. Burada ise, mekan sahibinden ziyade, misafirlerini karşılayan ev sahibi gibi oradan oraya en çok koşan onlar. Hayranlık ve hayretle uzaktan gözlemliyoruz onları. Gerçekten hiç durmuyorlar!

bozburun yat kulubü_bozburun_eylül2017IMG_2959.JPG

Denize ve güneşe doyduktan sonra, odamıza çıkıyor, duşumuzu alıp, Zeynep Hanım’ın “Akşam caz konseri var, geç kalmayın.” tavsiyesini dinleyerek, çabucak giyinip tekrar zeytin ağaçlarının olduğu alana iniyoruz.

Zeynep Hanım, boynunda inci kolyesi, ruju, saçına taktığı çiçeği ile ışıldıyor. Hemen yanına oturuyoruz, “Her şeyden vazgeçebilirim; ama inci kolyesiz ve çiçeksiz olmaz” diyor gülerek. Artık devlet dairelerinde işi olduğunda bile saçına çiçek takıp gittiğini, ilk önce yadırgadıklarını, sonra herkesin çok hoşuna gittiğini anlatıyor keyifli hikayeler eşliğinde. Benim gözümde, çiçekli, rujlu, inci kolyeli ve şahane hikayeleri olan bir tanrıçaya dönüşüyor o anda.

bozburun yat kulubü_bozburun_eylül2017IMG_2952.JPG

O akşam yemeği için gelen misafirleri karşılamaya gittiğinde, biz önce bara gidip yeni kokteyller deniyoruz. Ardından da üzerinde adımızın yazdığı taş olan masayı aramaya başlıyoruz. Her misafirin masasının üzerinde, isimlerinin yazılı olduğu bir taş duruyor.

bozburun yat kulubü_bozburun_eylül2017IMG_2966-001.JPG

Tam sahnenin önünde konumlanmış iki kişilik harika masamıza oturuyoruz. Kokteyllerimiz bittikten sonra, mezelerimizi ve rakımızı söylüyoruz. Caz konseri başlıyor. Deniz bir kol mesafesi uzağımızda, yediğimiz her şey çok lezzetli, konser pek keyifli. Mutluluktan mest haldeyiz.

Ben televizyon filan izlemeyen, kimseyi de tanımayan biri olarak,“Ortam nasıldı?” sorusuna, “Yaş ortalaması yüksek; kimsenin kimseyi rahatsız etmediği kaliteli bir ortam vardı.” diye cevap verirdim.

Neyse ki yogitam, benim bu sima cehaletimi giderecek kadar donanımlı, tam önümüzde duran ve nazikçe bize iyi akşamlar dileyerek geçen her bir misafirin kim olduğu hakkında bana kapsamlı bilgi geçiyor. Zaman zaman “Yuh artık nasıl tanımazsın? Senin evin ordaki plazanın adı ne? Eveeet şimdi o plaza ile aynı ismi taşıyan holdingi düşün. Eveet! Onun sahibinin adı ne? Bingooo!”; “Yüzü kusursuz simetrik diye haberleri çıkmış olan, tatilleri ve boşanması gündem olan sosyetik diyince aklına kim geliyor?”; “Hani sıkça uçtuğun havayolunun sahibi?” diye ipuçları ile benim doğru isimleri bulmamı sağlıyor.

Kadehlerimizi tokuştururken, “İyi ki senle gelmişim buraya. Yoksa Türkiye’nin en kaymak tabakasını orta yaşlı olarak nitelendirip geçebilirdim ben.” diye kikirdiyorum.

Keyifli akşamın sonuna geldiğimizde, bize gün boyu yiyip içtiğimiz hiç bir şey için adisyon imzalatmadıklarını fark ediyoruz. Hani bütün otellerde, her siparişten sonra, adisyonun üzerine oda numarası, isim soy-isim ve imza alırlar ya, burada öyle bir şey yok. “Yarın hesabı bir kontrol edelim, eksik veya fazla bir şey çıkma ihtimali çok yüksek.” diyoruz.

bozburun yat kulubü_bozburun_eylül2017IMG_2999.JPG

bozburun yat kulubü_bozburun_eylül2017IMG_2982.jpg

bozburun yat kulubü_bozburun_eylül2017IMG_3049.JPG

Ertesi sabah erkenden uyanıp, odamızın balkonuna çıkıyorum. Gök yüzünün aydınlanmasını, güneşin denize hafif hafif vuruşunu izliyorum.

Buranın kahvaltısının methini de çok duymuştum, “Kahvaltı etmeden hiç bir yere gitmem ben.” diye tutturuyorum. Alman disiplininde olan yogitam ise, “Kahvaltı edersek geç kalırız. Bir kahve içip, en geç 09:00’da yola çıkmalıyız.” diyor taviz vermez bir netlikle.

Bahçeye çıkıyoruz, kahvelerimizi alıp, zeytin ağaçlarının altına oturuyoruz. Zeynep Hanım, yine ışıl ışıl, yine tiril tiril katılıyor bize. Orada çalışanları yanına çağırıp, bir önceki akşam yaptığı gözlemlerden yola çıkıp yeni öneriler sunuyor: “Bu akşam iskeleye de masa mı atsak? Herkes ara sıcak verdiğimiz patatesleri mezelerle yedi, onu ara sıcak yerine, mezelerle eş zamanlı ekmek yerine servis edelim.” gibi… Bir yandan da, taşların arasına atılmış izmaritleri topluyor.

Hayranlıkla izliyorum onu. “Çok güzel bir yer yaptık, tuttu, harika bir müdavim kitlemiz de var. Tamam oldu bu iş.” demiyor. Hala her şeyi daha iyi yapmak için gerçekten çaba harcıyor.

Kahvaltımızı ederken, vakti zamanında Almanya’dan aldığı porselenlerin gümrükten geçme hikayesi ile bize kahkahalar attırıyor, sonra Bozburun Yat Kulubü’ne taşındıkları zaman çekilen bir fotoğrafı gösteriyor. Gözlerimize inanamıyoruz. Tek bir yeşillik, tek bir bina yok. Bomboş taşlık bir arazi. “Çabayla ve sevgiyle çok güzel şeyler olur çocuklar.” diyor.

İçinde bulunduğumuz ortam bunun kanıtı. Gölgesinde oturduğumuz kocaman zeytin ağaçları da…

bozburun yat kulubü_bozburun_eylül2017FullSizeRender 5-001.jpg

Zeynep Hanım’ın “Hadi bize üç kız kahvesi yapın.” diyerek sipariş verdiği kahvelerimizi içerken, saat 10:00 olmak üzere. Bana büyük bir netlikle, “Kahvaltı edersek geç kalırız. En geç 09:00’da yola çıkmalıyız.” diyen yogitam, Zeynep Hanım’ın sevgisi karşısında duygu boşalması yaşıyor, onun kollarında göz yaşları döküyor.

Saat 10:00’a doğru bizi tekrar Bozburun merkeze götürecek tekneye binerken, “Keşke bir gün daha kalsaydınız. Bu kadar kısacık olmadı.” diyen Zeynep Hanım’a, içtenlikle “Keşke demeyelim. İyi ki diyelim. İyi ki bir daha gelmek için sebebimiz oldu.” diyorum.

bozburun yat kulubü_bozburun_eylül2017IMG_3105-005.jpg

O bizi götürecek kaptana sesleniyor: “Dolmuşların orda gölge bir yer var mı? Kızlar güneşte beklemesinler Marmaris dolmuşunu.” Sonra biz hareket ederken, içi çiçek ve su dolu bir kase suyu arkamızdan döküyor.

Bozburun Yat Kulübü geride kalırken, ikimizin de gözleri dolu dolu. Sanki çok sevdiğimiz birine misafirliğe gelmişiz de, doyamadan ayrılıyormuş gibi hissediyoruz.

bozburun yat kulubü_bozburun_eylül2017IMG_3104.jpg

Keşfederek, üreterek, sevgiyle kalın!

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s