Berlin: Mauerpark Bit Pazarı, Zeit für Brot, Father Carpenter

Seyahate çıkmadan önce araştırma yapmayı ne kadar seviyorsam, benim gittiğim bir şehirler hakkında tavsiye vermeye de bayılırım.

Avrupa şehirlerinin çoğunda bu çok kolay bir iştir. Zaten şehirde mutlaka görülmesi gereken bir kaç etkileyici tarihi bina vardır, birkaç tane kesinlikle pas geçilmemesi gereken restoran, önünde fotoğraf çekilmezse olmaz birkaç nokta, ziyaret edilmezse ayıp olacak bir kaç butik…

Bu şehirler, senelerce çok değişmedikleri için, verilen tavsiyeler de güncelliğini pek kaybetmez.

Gelgelelim Berlin bu konuda zorlandığım şehirlerden biri.

Çünkü giden kişi, şehrin tarihindeki etkileyici hikayelerden geriye kalanların izlerini sürebilir veya tarihle hiç ilgilenmeyerek şehrin bambaşka bir köşesinde hipster cafe turuna da çıkabilir. Süslenip püslenip, şehrin havalı barları arasında mekik de dokumayı da tercih edebilir, çok farklı kafalara yükselip sabahlara kadar dans edip, şehrin gündüzünü hiç görmeden günler de geçirebilir.

Yazın bu şehre yolunu düşürenle, kışın düşürenin deneyimlediği Berlin bile birbirinden o kadar farklıdır ki!

Bu yüzden Berlin’e gidecek biri benden tavsiye istediğinde hep biraz zorlanırım. İçimden hep şöyle demek gelir: En az 3 kere gitmelisin.

IMG_0823.jpg

İlk gittiğinde, yıkılan duvarın izini sür, East Side Gallery’den başlayarak şehirdeki graffitileri keşfet, yürüyüş turlarına katıl, bol bol curry wurst ye, daha bol bira iç. Museuminsel’deki Berliner Dom’un heybetine hayran ol. Mutlaka Der Prater Garten’da bira iç, bir gece süslenip püslenip Bar Tausend’a git. Aperol Spritz içmeyi unutma. Şehrin yerlilerinin gözdesi Thai restoranlarından birine git. Tercihen böyle eski bir fabrika binasına filan açılmış olanlardan yana tercih yap. Onun dışında karşına ne çıkarsa onu yaşa ve deneyimle.

IMG_0600.jpg

Sonra bir kere daha git. Cozutasın olduğunda, sorumluluklarını bir kenara bırakmak istediğinde… Mevsimlerden yaz olsun. Şehrin ortasında çok enteresan bir deneyim sunan YAAM’a gidip Bob Marley kafalarına ulaş, Neuköln ve Kreuzberg’in ironilerini yaşa, mutlaka Klunkerkranich ve Urban Spree’ye yolunu düşür. Devasa parklarda yat, hayaller kur, dinlen. Geceleri efsane club’lara girebilmek için şansını dene.

IMG_0672.jpgIMG_0510.jpg

Bir de kışın git. Noel pazarları kurulduğunda, soğuk sebebiyle ortalık boşaldığında. Şurada bahsettiklerimi atlama.

IMG_9055.jpg

Sonra her seferinde deneyimlediğin Berlin’in birbirinden ne kadar farklı olduğuna şaşır.

Bunların hepsini deneyimlemeyen Berlin’i yeteri kadar sevemezmiş gibi gelir bana hep.

“Hangi mevsim gidersen git, mutlaka yaptığın bir şey var mı?” diye sorarsanız, Mauerparkt’ta pazar günleri kurulan bit pazarına gitmek.

Burası hem tarihi olarak anlamlı bir nokta, çünkü bir zamanlar Doğu ve Batı Berlin’i ayıran duvar tam buradan geçiyormuş ve binaların bir cephesi Doğu’da, diğer cephesi Batı’da kaldığı için buradan kaçan çok olmuş. Kaçmak isterken hayatını kaybeden de…

Bugün ise, lokaller için yaygın bir pazar günü aktivitesi. Eski eşyaların yanı sıra, yerel tasarımcıların ürünlerinin satıldığı tezgahlar da var. Ayrıca bira içip, bir şeyler atıştırabilecek alanlar. Bazen DJ bile oluyor.

IMG_2006.JPG

Annemle ben zaten pazar kurduyuz. Dünyanın neresine gidersek gidelim, şehirde kurulan pazarları, özellikle bit pazarlarını takip ederiz. Define avına çıkmışçasına tezgahları kurcalar, şahane ganimetler toplarız. Sırf bunun için seyahatlere çıkarken yanımızda fazladan bir boş valiz götürürüz.

IMG_2052.JPG

Bir gün bir otel açsak, muhteşem güzel dekore edebilecek kadar çok hazinemiz var. Berlin’deki Mauerparkt bit pazarı da bizi bu bakımdan her seferinde en mutlu edenlerden bir tanesi.

IMG_2002.JPG

Bu sefer de yine harika parçalar topladık. Özellikle porselen bebeklerimle aşk yaşıyorum.

IMG_2048.JPG

IMG_2087.JPGIMG_2036.JPG

Bir de her gittiğimde, daha önce yolumu düşürmediğim, son zamanlarda en popüler cafelerinden birkaçına giderim.

En son Berlin seyahatimizde, her sabah kahvaltı etmek için farklı bir cafenin yolunu tuttuk. İkisini de şiddetle tavsiye ederim:

IMG_1973.JPG

Zeit für Brot: Adını “Ekmek zamanı” olarak tercüme edebiliriz. Burası bir fırın, hem tatlı, hem tuzlu olağanüstü lezzetli hamur işleri yapıyorlar. Kapısının önünde upuzun bir sıra uzanıyor. Çoğu kişi içeride oturmuyor, paket olarak alıp çıkıyor. Oturmak isterseniz bir kaç tane masası da var. Yediğiniz her şeyin taze ve lezzetli olacağına garanti verebilirim.

IMG_1982.JPGIMG_1974.JPG

Father Carpenter: İnanılmaz güzel bir avluda konumlanan bu kahveci, yüksek tavanlarına, soyulmuş duvar boyalarına, eskimiş seramik kaplamalarına hiç dokunmadığı eski binaya, ahşap ağırlıklı eşyalar ve kuru çiçekler yerleştirerek çok keyifli bir ortam yaratmış. Kahvesi çok lezzetli olduğu gibi, avokadolu açık sandiviçi gerçekten benim aklımı başımdan aldı. Atlanmamalı.

IMG_2154.JPG

IMG_2160.JPGIMG_2176.JPG

Sokaklarda gezerken gözüme takılan ve çok sevdiğim bir kaç detay ile de bu yazıyı kapatalım:

IMG_1998.JPGIMG_1706.JPGIMG_1987.JPGFullSizeRender 5 kopya.jpgIMG_2074.JPGIMG_1990.JPG

Keyifle ve keşfederek kalın!

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s