bekar bir kadının harikalar diyarı

FullSizeRender 5.jpg

Güneşli bir cuma günü işten çıkarsın, markete gidersin. Alman gerekenler bellidir, ama bir anda canın Maraş dondurması çeker. Buzluktan bir dondurma alırsın, üstündeki beyaz iş gömleğinden, omzundaki bilgisayar çantasından utanmadan ve hiç kasaya gitmeye bile zahmet etmeden, marketin ortasında votka şişelerini izleyerek dondurmanı yersin.

Çünkü canın o an dondurma istiyordur, beş dakika sonra değil.

Yemekten önce dondurma yenmez uyarısı almayacak kadar yetişkinsindir. (Davranışınla olmasa da topuklu ayakkabılarınla…)

Duşunu alır, saçını fönletir, güzel bir elbise giyersin. Akşam için olan randevunu pas geçer, arkadaşlarının evine gidersin. Harika göründüğüne dair iltifatları zevkle kabul edersin.

IMG_6932.JPG

Mutfakta yirmi şişe votka, gin, viski yokmuşçasına, parası sadece biraya yeten üniversiteliler gibi, beş metrekarede on kişi oturarak bira içersiniz. Çünkü aslında önemli olan ne içtiğiniz değildir, bir araya gelmiş olmanızdır.

Konu tabii ki o günlerde hayatınızdaki kadınlar ve hayatınızdaki erkeklerdir. Aşklar, hayal kırıklıkları, heyecanlar…

O sırada sana sorarlar “Sahi, sen geçen pazar niye delirdin seninkine?”

Sen tam büyük bir ciddiyetle açıklama yapmaya başlayıp, büyük aydınlanmalarından bahsedecekken, başkası araya girer “Çok haklı bir nedeni vardı kızın yüklenmeyin ona, pazar günü nevresimi değiştirilmedi. Çünkü JR uyuyakaldı. İnanabiliyor musunuz?” Yine kahkahalar.

Erkeklerle daha sağlıklı ilişkiler kurabilmek için duygusal detoksa girmiş olan arkadaşınıza beş saniyede bir “Gergin misin sen biraz?” diye sorup durursunuz. Onun delirmesine daha çok gülersiniz.

Gülmekten çenen ve karnın ağrırken, hala her şeye gülebildiğin bu insanlara sahip olduğun için ne kadar şanslı olduğunu fark edersin.

IMG_6958.JPG

En sonunda beklediğiniz barmen arkadaşınız da gelir.

Ev sahibesi askeri bölük yönetir gibi komutlar vermeye başlar: “Sen çilekleri kesiyorsun, sen limon sıkıyorsun, sen bunu karıştırıyorsun… ” Bir anda mutfak harika bir bara dönüşüp leziz kokteyller üretilmeye başlanır.

Ekipte kesinlikle görev insanı olmayan iki kişi vardır, biri tabii ki sensin. O yüzden sana düşen görev kokteyl içen stokçu olmaktır. Biten şişelerin yerine dolularını koyarken sarhoş bir stokçu oluverirsin.

IMG_6977.JPG

En son shotları hazırlamak için miksere ihtiyaç vardır. “Ben eve gidip alayım.” dersin. Herkes güler, çünkü eve gitmediğini de, geri dönmeyeceğini de aslında herkes bal gibi biliyordur.

Elinde kokteyl bardağı ile evden çıkarsın, iki adım attığında, sana gülümseyen güzel kollu erkeğini görürsün. Sana sarılırken, “Hepimizin evlerinin bu kadar yakın olmasına bayılıyorum.” der. Ben seninle ilgili pek çok şeye bayılıyorum diyeceksindir, ama seni öper. Cümlelerini unutursun.

Ona dair bayıldığın şeylerden biri olan kollarının arasına giriverirsin. Sessizce diyesin geliyor şu an, tam olarak hatırlamıyorsun da ama  kesinlikle biliyorsun ki sessizce olmamıştır, şakalaşarak ve kikirdeşerektir mutlaka.

IMG_6988.JPG

Akşam seni Klein’a götürmek için kandırmıştır, ama ertesi günü onun salonun ortasında dans ederek doğurursunuz. Kandırılmaya dünden razı olduğunu inkar ederek, takılırsın ona “Beni Klein’a gideceğiz diye kandırdın!”

Kuaförün çektiği fönün üç gün dayanacağını iddia ederken, senin nasıl bir gece geçireceğinden haberi yoktur tabii. Saçların deli gibi dağılmıştır.

Gözünde güneş gözlüğüyle evin içinde dans ettiğin bir cumartesi gününde umurunda olan son şey nasıl göründüğündür… O yüzden sorun yoktur, sadece üç gün fönlü kalması öngörülen saçlarının haline gülersin.

IMG_7025

Cumartesi sabah yatakta leziz kahvelerinizi içerken sana sorar, “Her zamanki kahvaltımızdan mı?” Ona sosis, sana pancake ve birer güzel kahve daha. Orada uyandığın ilk günden beri, orada uyandığın her gün.

Üstünü giyinirken, ikiniz de boşuna giyindiğini biliyorsundur. Koltukta sarmaş dolaş yatarken, oradan hemen kalkmana sebep olabilecek tek erkek arar: Baban.

Akmış makyajın, delirmiş saçların, bal gibi akşamdan kalma gidersin onunla buluşmaya. İki aydır görüşmemişken, seni bu halde görmesine takılmazsın, çünkü içten içe bilirsin, keyfinin yerinde olması onun için en önemlisidir.

IMG_7098.JPG

Akşam olunca yine parti elbiselerinden birini giyip evden çıkarsın. Bir önceki gece hazırlanan kokteylleri içerek dans edersiniz.

Evde saksafon resitali başladıktan beş dakika sonra, komşular pes artık der. Elinizde bardaklar evi terk edersiniz.

Taksiye doğru kırıta kırıta yürürken, arkandan yürüyen arkadaşın “Hiç böyle şeyler yapmam ama şu an seni tanımıyor olsam kesin laf atardım.” der. O an bilirsin ki, alt kimliğin Alara hakimiyeti ele geçirmiştir.

Yılların eskitemediği Minimüzikol. Yıllardır sıkılmadığın gin tonic. Arada birilerinin ortadan kaybolması, sonra bir yerlerde yine buluşmalar. Bolca dans. Akan saatler.

Bir ara barda dururken, arkandan kulağına kısık sesle birisi fısıldamaya başlar: “Sayın yolcularımız İstanbul- Havana uçuşuna hoş geldiniz.” Yaklaşık on dakika süren önce Türkçe, sonra İngilizce uçuş anonsu. Anonsu yapan da gerçekten pilot. Gözlerini kapatırsın, o an gerçekten Küba’ya uçuyormuş gibi hissedersin.

Saatler sonra DJ setinin tam önünde dans ederken, senenin yarısını Tayland’da geçiren arkadaşın başlar: “Gözlerinizi kapatın. Şu anda Ko Pangan’dayız. Saat sabah 6:00. Güneş doğmaya başlamış. Saçlarımız tuzlu.”

IMG_7177.JPG

Aynı mekandan önce Küba’ya gitmiş, sonra Tayland’da dans etmiş olarak çıkarsın. Uber’de iki seksen yatıp, “Hayatım hakkında hiç bir şey bilmiyorum. Aslında sıra dışı muazzam hiç bir şey de olmuyor; ama her şey daha önce hiç olmadığı kadar eğlenceli. Çünkü her şey olabilir. Ve ne olursa olsun çok eğlenebilirmişim gibi hissediyorum.” içerikli ahkam kestiğini hatırlamıyorsundur, ertesi gün sana anlattıklarında anımsarsın.

Sabah uyandığında kürkünün içindesindir. Senin onu bile çıkarmaya halin yokken, 14,7 km sabah koşusunu yapmış, onun üzerine de sağlıklı ve leziz yemekler hazırlamış erkeğe yazarsın, “Bu kadar enerjik bir adam olarak akşam bana masaj yapmak ister misin?” Güler. “Değişecek nevresim mi var?” diye sorar. Kikirderken, düşünmeden cevaplarsın: “Film izlerken güzel kollara ihtiyaç var. Pakete saç sevme de ekleyebiliyor muyuz?” “O default geliyor zaten.”

IMG_7225.JPG

Kimse kimseye masaj yapmaz. Film de izlenmez. Yine de çok güzel bir gece geçirilir.

Pazartesi sabahı olmak üzereyken, gözlerini açarsın. Bangır bangır müzik çalıyorken, minicik koltukta sarmaş dolaş uyuyakalmışsınızdır. Güzel kolları beline dolanmış adamın yüzüne bakarsın, orada çok mutlu olduğunu fark edersin ve çok geçmeden yeniden uykuya dalarsın. Muhtemelen yüzünde kocaman bir gülümsemeyle.

“Uzak yollar hep derin uykular vermiştir bana” dizelerinin inadına en derin uykularından birine kendi evinin koltuğunda dalarak…

Ertesi sabah uyandığında hafta sonu bitmiştir. Çok çalışırsın. Hem bu kadar gezip, hem nasıl bu kadar çok çalışabiliyorsun diye soranlara ruşeym yağı kullanıyorum besin takviyesi dersin. Aslında biliyorsundur ki, bu kadar keyifli haftasonları geçirebildiğin için bu kadar çok çalışabiliyorsundur. Motivasyonla. Keyifle.

Çünkü biliyorsun ki beden yorgunluğu değildir insanı bitiren, huzursuzluktur. Sende bu aralar hiç olmayan bir şey…

IMG_7300.JPG

Bunu da bozmaya karar verirsin. Kendine iki günlük bir detoks paketi siparişi verirsin. Çünkü neden olmasın? Çünkü neden sen de cadaloz olma hakkını kullanıp, vücudun için güzel bir şey yapmayasın ki?

Haftasonu denize gideceğini hatırlarsın. Elin telefonuna uzanır. Açacağın şarkı bellidir: Talking to the sun – Cristallin 

Keyifle ve şuursuzlukla kalın!

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s