İstanbul’un tadını çıkartanlardan olmak için herkesin vereceği reçeteler birbirinden farklı olacaktır. Bence İstanbul’da mutlu yaşamak için, olmazsa olmaz şeylerden biri “keşif ruhu”nu kaybetmemek. Çünkü bu şehir, trafiği ve kalabalığı gibi bir çok can sıkıcı unsurunun yanında bir de dünyada çok az şehrin sunduğu bir güzelliğe sahip: Hiç bitmemesi!
İstanbul, merak duygusunu kaybetmeyenlere durmadan keşfedilecek bir şeyler sunuyor.
Tabii ki, bu konuda da biraz antremanlı olmanız lazım. Artık herkesin bildiği, instagram’da paylaşıla paylaşıla popülerliğinin zirvesini zorlayan yerleri sonradan keşfedenlerden olursanız, kendinizi mekanların kapısında korkunç sıralar bekleyenlerden biri olarak bulursunuz.
Oysa ki, onları herkesten önce denemiş biri olarak, yeni keşifler peşinde koşarken, sıralarda bekleyenlere, servis çok yavaş diye isyan edenlere, “görmüş geçirmiş bir tebessümle” bakarak kendi keşifleriniz peşinde koşmak çok daha eğlenceli.
Bu aralar keşfettiklerimden notlar karşınızda:
Sakıp Sabancı Müzesi’nin içindeki MSA’nın restoranı, MSA’da profesyonel eğitimini sürdüren geleceğin şeflerinin pratik kazanması amacıyla kurulmuş bir restoran.
Açık büfe kahvaltılardan hiç hoşlanmayan; ama güzel bir manzarada, her yerde bulamayacağınız lezzetler eşliğinde kahvaltı etmek isteyenler için harika bir kahvaltı menüsüne sahip.
Sahildeki dizi dizi kahvaltıcının önünde sıra bekleyenlere göz ucuyla bakıp, Sakıp Sabancı Müzesi’ne girip, Boğaz manzarasına karşı kahvaltılık Bloody Mary’nizi yudumlarken, Smoothie Bowl’dan Croque Monsieur’a uzanan çeşitlerin arasından keyfinize göre leziz bir şeyler seçebilirsiniz.
Gözünüzün de karnınızın da doyacağına garanti veriyorum. Sonrasında müzenin bahçesinde gezinip, uzun bir sahil yürüyüşü yapmayı da unutmayın. Hazır havalar hala şahaneyken…
2- Müslüm:
Benim çocukluğumda Müslüm Gürses, yalnızca okul servis şöforlerimizin dinlediği bir şarkıcıydı. Dolayısıyla Adana’da doğup büyümüş olmama rağmen, çocukluğumda bunun dışında Müslüm Gürses’e ve şarkılarına dair hiç bir anım yok. Ne kadar ironiktir ki, sonrasında İstanbul’da geçen yıllarımda ise, hem bazı şarkılarını döne döne dinledim, hem konserlerinde tanıştığım insanlar hayatımda önemli roller oynadı; hem de bizzat kendisiyle tanışma ve vakit geçirme fırsatı yakaladım. Hatta düğünümde de sahneye çıkıp bir kaç şarkı söyleme sözü vardı; ama ne yazık ki buna ömrü yetmedi.
Sırf bu sebepler bile Müslüm Gürses’in hayatını anlatan filmi izlemem için yeterliydi; ama özellikle oyuncu kadrosunu gördükten ve senaryosunu romanlarına bayıldığım Hakan Günday’ın yazdığını öğrendikten sonra heyecanım daha da arttı.
Bir gün iş çıkışında çantamıza attığımız şaraplarla sinemaya gidip, hüngür hüngür ağlayarak izledik. Hem uzun zamandır çekilmiş en güzel görüntülere sahip Türk filmi olduğu için, hem de bu topraklar için gerçekten önemli bir sanatçının hayatını öğrenmek için izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Filmden sonrası için plan yapmayın ama… Biraz dağılacaksınız.

Processed with VSCO with c1 preset
3- Nuran Meyhane
Meze yemeği sevip ana yemeğe bir türlü geçemeyenlerdenseniz, muhtemelen İstanbul’da adım başı rakı – meze konseptine uyan bir mekan olmasına rağmen, sık sık hayal kırıklığına uğrayıp, “Lezzetli meze yapmak bu kadar zor olmamalı!” diye isyan ediyorsunuzdur.
Teşvikiye’de bu senenin başında açılan Nuran Meyhane, bir anne oğulun mutfakta olduğu çok güzel dekore edilmiş, geleneksel mezeleri hafif dokunuşlarla farklılaştıran bir mekan. Soğuk mezelerinin hepsi gerçekten çok lezzetli.
Ara sıcaklara hiç girmeden, masanızı bol mezeyle ve sevdiğiniz arkadaşlarınızla donatıp burada bir akşam geçirmenizi şiddetle tavsiye ederim.
Burada şiddetle tavsiye edeceğim bir diğer şey ise, üzerinde karamelize fındık ile servis edilen manda sütlü tahinli pekmezli muhallebi. Dürüst olmak gerekirse, biz sırf laf olsun diye ortaya bir tatlı söylemiştik; hepimizin mekandaki açık ara favorisi oldu. On dakika önce eliminasyon diyeti hakkında derin sohbetler eden biz değilmişçesine saldırdık tatlıya.
4- The Steeve
İsmet Saz’ın Kuruçeşme’deki TOI’sinden çok memnun kaldıktan sonra, sinema öncesi istikametimiz de Kanyon’daki diğer restoranı The Steeve oldu.
Başlangıç olarak füme paprika, ezine peyniri ve taze soğan ile servis edilen patlıcan ile biberiye aioli ve soğan turşusu ile servsi edilen mini kokoreç lavaş aldık. İkisi de gerçekten çok lezzetliydi.
Ana yemek olarak da ızgara bonfile ile antrikottan yana yaptık tercihimizi. Antrikotun yanında servis edilen hardal çeşitleri, özellikle konyaklı olan hardal çok güzeldi; ama et olarak yaklaşırsak ızgara bonfile çok daha lezizdi.
İstanbul’da et yemek söz konusu olunca, zincir restoranlarda ortalama etler veya kebapçı konsepti arasından seçim yapma zorunluluğuna harika bir alternatif the Steeve. Üzerine de bir film seçerseniz, harika bir akşam planı.
5- Bohemian Rhapsody
Bu aralar vizyonda olan, izlemezseniz olmaz filmlerden bir diğeri de Bohemian Rhapsody.
Müzik belgesellerini en sevdiğim film türleri arasına eklemeye karar verdim. Çünkü aslında çok da severek dinlediğim gruplar hakkında hiç bir şey bilmediğimi fark ettim. Uzun zamandır dinlenmeyen şarkılarla nostalji yaparak, müzik tarihi hakkında bilgi sahibi olmak çok keyifliymiş!
Zaten biz sonrasında da hızımızı alamayıp, ertesi akşam da eskilerden The Doors’u izledik.
6- Love Is What You Are Looking For
Bu yazıyı yazarken fark ettim, geçtiğimiz haftayı epeyce film izleyerek ve leziz yemekler yiyerek geçirmişim.
Bir de henüz görmediyseniz veya görüp de ne olduğunu anlamadıysanız diye Maçka Parkı’ndan da bir havadis vermek istiyorum. Parkın girişinde ilk görüşte “Aaa! Nasıl yani?” dedirten bir neon asılı: Love Is What You Are Looking For.
Belediyenin mesajı mı, evrenin mesajı mı, neden Maçka Parkı diye heyecanlananalar oluyor. Contemporary’den nasıl buraya transfer oldu bilmiyorum; ama bu neon, Alman sanatçı Ruby Anemic’in bir eseri.
Umarız ki daha nice böyle modern sanat hayatımızın içine dahil olmaya devam eder.
Keyifle ve keşfederek kalın!
Erhan Tığlı’dan dost selamlar.
Dostluk gündüz güneş gibidir
gece mehtap olur
karanlığımızı siler
her zaman her yerde
gelir gönlümüzün
baş köşesine kurulur.
NOT: Takipçiniz oldum. Sizi de beni takip etmeye çağırıyorum.
BeğenBeğen