Bir cumartesi sabahı… Çalışmadığımdan beri kendiliğimden ve alarmsız oldukça erken saatlerde uyanmama şaşırıyorum. Her sabah yataktan sürünerek kalkan ben miydim sahi?
Yüzüme kil maskemi sürüyorum, dolaptan kahvaltı niyetine bir şişe smoothie çıkarıyorum, arka fonda biraz müzik güzel gider. Elim de hep Zeynep Bastık cover‘larına gidiyor bu aralar.
İstanbul’da şimdilik son günüm, önümüzdeki iki hafta Akyaka ve Kaş rotasında olacağım. Daha valizim hazır değil, evi toparlamam lazım. Fakat hepsinden önce telefonumu elime alıyorum, artık sürekli çektiğim fotoğrafları daha düzenli ayıklamaya ve arşivlemeye karar verdim çünkü.
Telefonumdaki fotoğrafları bilgisayarıma aktarıyorum. Hazır aktarmışken, İstanbul’dan gitmeden bu günlerde keşfettiklerimi de yazayım diyorum.
Siz bu yazıyı okurken, ben çoktan kendimi Ege’ye atmış, bol bol güneşlenip yüzüyor ve yepyeni keşifler yapıyor olacağım. Onları yazmaya fırsat bulana kadar İstanbul için tavsiyelerim karşınızda:
1- Gabfoods:
Arnavutköy’de balıkçıların olduğu sırada konumlanmış, tamamen glutensiz ve şekersiz sağlıklı bir menü sunan bir cafe Gabfoods. Konumu ve dekorasyonu şahane. Fiyatı muadillerinden biraz yüksek olmasına rağmen, sunduğu lezzet de yüksek olduğu için kesinlikle değer.
Matcha’nın ne kadar lezzetli olabileceğini ben orada deneyimledim. Dondurma kıvamındaki matcha granola’yı da şiddetle tavsiye ederim.
2- Bodhita
Kahvaltının üzerine kısa ve keyifli bir yürüyüşle Bebek’e doğru yürürseniz, Bodhita‘nın showroom’una uğramayı da atlamayın. Sevgili Başak, şahane küpeler yapıyor.
3- Pero Yeniköy
Yeniköy uzun zamandır gitmediğim semtlerden biriydi. Daha ayak bastığım birkaç dakikada “Daha sık gelmeliyim bu tarafa.” diye düşündüm. Kaykayla önümden geçen, kırklı yaşlarda çok hipster yakışıklı erkekler, yalılarından denize atlamış köpekleri ile Boğaz’da yüzenler… İstanbul’un yazlık bir versiyonu gibi. Dizi dizi çok şık cafeler de açılmış.
Biz Pero Yeniköy’de oturduk. Tam denize nazır bir masada, şahane bir manazara karşı, çok güleryüzlü bir servis eşliğinde, saatlerce çok keyifli vakit geçirdik. Hatta farkına bile varmadan orada beş saat kadar oturmuşuz!
Özellikle kokteyller için yaptıkları tabloya ben bayıldım, karar vermeyi çok kolaylaştırıcı:
4- Los Altos
Taksim’de çok güzel manzaralı bir Meksika mutfağı.
Meksika mutfağı, Türk damak tadına bu kadar uygunken, neden bu kadar az olduklarını bir türlü anlayamıyorum ve İstanbul’da hala Amerika’daki standartlarda taco yapan bir yer bulamadım. Burada da tacolar değil, ama nachos ve kokteyller çok lezzetli ve manzara şahane.
5- Hatice Saka Makyajı
Bu hafta bir de Hatice Saka’nın verdiği profesyonel bir makyaj eğitiminde modellik yaptım. Paylaştığım fotoğraflardan sonra çok soru geldi, topluca cevaplamış olayım, Hatice Saka bu konuda gerçekten çok iyi.
Biliyorsunuz ben makyaj konusunda hiç bir zaman eli çok yatkın olanlardan değilim, ama dışarıda defalarca profesyonel makyaj yaptırdım. Ve bu deneyimimde aslında daha önce bana yapılan makyajların o kadar da yüzüme uygun olmadığını öğrendim.
Örneğin benim göz yapım aşağı doğru ve bunu gidermek için bana hep kuyruklu eyelinerlar, dışa doğru yoğun farlarla kedi gözler yapıyorlardı. Hatice Saka ise, yüksek kısmın altına daha kalın kalem çekerek gözlerimi hiç olmadığı kadar yüksek gösterdi. Bu yalnızca bir örnek.
Ben kendisinden sonbaharda kişisel makyaj eğitimi almayı planlıyorum. Bu deneyimimi de o zaman detaylı olarak paylaşırım. Şimdilik özel bir gününüz varsa, kendisini şiddetle tavsiye ederim.
6- Arınma Maratonu
İstanbul’da geçirdiğim günlerde sadece gezip tozmadım tabii ki. Azalma kararımı da çok istikrarlı biçimde uyguluyorum. Bu hafta da, dükkan’dan bir sürü yeni paketi sahiplerine ulaştırdım. Kıyafetlerimin yeni sahiplerinin mutlulukla attıkları maillere, paylaştıkları fotoğraflara da bayılıyorum.
Örneğin şöyle bir mail aldım, o kadar mutlu oldum ki:
Bu arada paylaşmak istediğim birşey var. Yıllar boyunca göbeği açıkta bırakan kısa üstler giymedim, kıyafet seçimlerimde de ince belli olmama rağmen hiçbir zaman aklıma gelmezdi. (biraz kalçam büyük olduğundan onu kapatmak için, biraz bu tür kıyafetleri açık bulup etraftaki bakışlardan çekineceğimden falan filan..) ama insanın bakış açısı değiştikçe giyime de değişiyor 20’lerimde giyinmediğim kadar açık ve özgür giyinebiliyorum artık üstelik bunda çekinilecek birşey olduğunu da hiç düşünmüyorum. Bu tamamen benim algımmış. Ve bunun değişmesinde senden ilham aldığımı da belirtmeden geçemeyeceğim. İlk kez aylar önce senden göbeği açıkta bırakan 2 şahane parça aldım ve şu an favorilerim onlar!! Nasıl yakışıyor nasıl kendimi iyi ve özgür hissediyorum anlatamam.
Ayrıca okuduğum kitapları hediye ettim, kozmetiklerimin hepsini elden geçirdim ve iç çamaşırlarım ile çoraplarımı ayıkladım, salonumdaki bir rafı ayıkladım. O kadar çok atılacak ve verilecek şey çıktı ki! Neler yaptığımı anlatıyorum ki, size de ilham olsun, siz de buralara bir göz atın evinizde. Kullanmadığınız halde oralarda duran her şeyi satın, hediye edin, uzaklaştırın. Hafiflemiş ve rahatlamış hissedeceksiniz.
Gerçekten evden paketler ve eşyalar çıktıkça kendimi hafiflemiş hissediyorum.
Evim hala karman çorman olsa da, hala düzenlenmesi ve elden geçirilmesi gereken çok dolap olsa da, azalmanın hissettirdiği hafiflik bile şimdilik yeter!
Doldu sığmaz içime, yoldur bitmez gidene…*
Keyifle ve keşifle kalın!