Düzenli görüştüğün bir adamla yollarını ayırdığında, duygusal karmaşalar yaşıyorsun, kendini, onu, ilişkiyi sorguluyorsun filan; ama bütün bu duygusal meseleleri bir kenara bırakırsak, bir de “Eee, şimdi bu gün ne yapacağım?” sorusuyla baş başa kalıyorsun.

Çünkü hayatında gerçekten keyifli vakit geçirdiğin biri olduğunda, akşam yemeği yemek için buluşuyorsun onunla, hoop bir bakmışsın sabaha kadar dans ediyorsunuz, sabah uyanıyorsunuz, kahvelerinizi yudumlarken “Kahvaltıya nereye gitsek?” diye düşünüyorsunuz. “Sahilde biraz yürüyelim mi, akşam masaja mı gitsek, şu filmi sen izledin mi?” derken, sohbetler yapılırken, şakalaşılırken, öpüşüp koklaşırken, fingirdeşirken hooop iki gün geçiyor bile. Havalı bir plan yapmasanız bile, birlikte evde olmak, koltukta yayılıp sohbet etmek bile çok keyifli bir zaman dilimi vaadediyor.

Müzik zevklerin, eğlence anlayışın, sevdiğin yemekler uyduğunda, gitmek ve yapmak istediğin her şeye, otomatikman harika bir eşlikçin zaten var oluyor.

“Her şeyi birlikte yapalım.”cılardan olmasam da, bir adamla birlikteyken de kendi arkadaşlarımla bir sürü plan yapsam da, o planların öncesinde sonrasında mutlaka hayatımdaki adama koşan, birlikte gerçekten çok şey paylaşan kadınlardanım ben.

Haliyle adam gittiğinde, plan yapma alışkanlığımı geliştirmem gerekiyor. Ki ben plan yapma konusunda gerçekten iyi sayılmam. Daha spontane takılan biriyimdir. Önceden yaptığım planlara, o gün geldiğinde gitmediğim için kırdığım çok güzel insanlar da oldu, oluyor.

Bana göre yalnız iş ile ilgili şeyler net ve detaylı planlanmalı. Eğlenmek, birlikte güzel vakit geçirmek neden “sorumluluk” içersin ki?

Sabah uyandığında, yanımda “Kahvaltıda ne yesek?” diye soracağım birinin olması, birileriyle önceden plan yapıp, planlanan saatte uyanıp, evden çıkmaktan daha benlik bir şey. Sanırım benim tam bir ilişki kadını olmamın ve bütün ilişkilerimin son derece spontane başlamasının arkasındaki en büyük sebeplerden biri bu. 

Benim hayatımdaki adamla her zaman – “Ay bu mesajı atarsam ne düşünür?” kaygısı olmadan-  “Ne alemdesin?” mesajı atabilecek samimiyete sahip olmam, geçerken uğrayabilmem veya adamın bende “Hadi bu akşam şuraya gidiyoruz.” diyebilecek kadar hükmünün olması gerekiyor. Yoksa klasik anlamda, date organize edip görüşmeye kalksak, kesin ben üç kere filan buluşmaya gitmeyip, adama illallah dedirtirim. Veya “Bu kadın benimle dalga mı geçiyor ya? Görüşmek istemiyor herhalde.” 

Dolayısıyla benim bir ilişkinin ardından en büyük challange‘ım “plan yapmak” oluyor. Geçtiğimiz iki haftada bütün arkadaşlarıma “Şımarıklık yapma hakkımı kullanıyorum, yarın şuraya gidiyoruz.” diyerek bu durumu kotardım. Şahane de oldu, uzun zamandır bir araya gelmeyen kız ekibimiz bu vesileyle toplandı. 

Her gün sokaklardaydım, her gün uzun zamandır görmediğim ve çok özlediğim arkadaşlarımla buluştum. Dibine kadar dedikoduya vurduk, “Ben aldatıldım, en çok ben içeceğim, en çok ben dans edeceğim.” şakalaşmasıyla şişelerin dibini, gecelerin sabahını çok gördüm. Bütün bunlar sırasında, İstanbul’da keşfettiklerim karşınızda:

1- Midsommar Festival – Küçükçiflik Park

Evden yürüyerek gidip, yürüyerek evime dönebildiğim için en sevdiğim festival / konser mekanı. Üstelik de erkenden gidip, çimlerde sohbet ederek demlenip, line-up’ın en iyileri çıktığında tam dans etme havasına ulaşmış olmayı çok seviyorum.

Bu festival de, kapıdan girdiğimiz anda elimize tutuşturulan ve içinde güneş kreminden, papatya tacına kadar her türlü gerekli şeyin mevcut olduğu festival çantasından, asla uzamayan içki kuyruklarına kadar uzun zamandır gittiğim en iyi organizasyondu.

Kadebostany ve Jan Blomqwist de harikaydı.

Hemen ertesi gün, “Her şey çok güzel oldu.”ya geçmek ve Beşiktaş’taki kutlamalar da tarifsiz güzeldi.

2- Veranda Pera

Türkçe pop şarkılar eşliğinde, lezzetli mezeler her zaman güzel bir kombinasyon. Bizim ekipte doğum günlerinin vazgeçilmez mekanı.

Yıllardır her gittiğimde kurtlarımı döktüğüm mekanlardan. Bunda sevgili Özgür’ün aralıksız olarak ikram yolladığı shot’ların da etkisi olabilir, bu aralar bütün Türkçe pop şarkılar da kendimi bulmamın da… 🙂

Üstelik de yazın, Veranda Pera’dan Klein Garten’a bağlanmak da şahane oluyor.

3- Hane Kadıköy 

Bu oldukça taze sayılabilecek bir mekan. Gerçekten kalkıp Kadıköy’e geçmeye değecek kadar güzel bir şey çıkmış ortaya. Bahçesi havadar ve ferah.

Mezelerinin her biri hem görüntü olarak, hem de lezzet olarak harika. Şiddetle tavsiye ediyorum, mutlaka “Ya bir rakı mı içsek?” akşamınızda buraya yolunuzu düşürün.

4- Vogue Akaretler

Akaretler’deki bütün mekanlar tıka basa doluyken, hem kalabalıktan uzaklaştıran hem de muhteşem bir manzara sunan Vogue, Beşiktaş Plaza’nın çatısında bulunuyor. Müzikleri mekana yakışır bir kalitede olmasa da, manzarası ve güzel kokteylleri ile güzel bir alternatif.

5- Avokado Bar

Teşvikiye’nin en yenilerinden. Minicik bir mekan, keyifli bir ekip. Sağlıklı salatalar ve smoothie’ler için harika bir adres. Avokado sever biri olarak adı ile beni tavladı, tahin soslu falafel salatasını çok beğendim.

6- Sofie Nişantaşı 

Burası nasıl keşfedilmediğini anlamadığım yerlerden biri. Nişantaşı’nda tam Citys’in karşısında Sofa Otel’in birinci katındaki bar / cafe. Nişantaşı hınca hınç doluyken, sokaklarda oturacak yer bulmak imkansızken, sokağa tepeden bir bakan çok güzel bir balkonu var. Yemeklerini hiç denemedim, ama kalabalığa tepeden bakarak ferah ferah bir şeyler içmek için harika bir adres.

Keyifle ve keşifle kalın!