Ben yoga ile bundan on yıl kadar önce Cihangir Yoga’da tanıştım.
Hukuk fakültesini uzatmış ve henüz mezun olmamıştım. Maslak’ta göz taraması ile giriş yapılan havalı bir plazada dijital bir reklam ajansında çalışıyordum ve meşhur bir basketbolcuyla görüşüyordum. Cihangir’de yaşıyordum.
O günlerdeki kriterlerime ve hayattan beklentilerime göre, müthiş bir hayatım vardı. Dürüst olmak gerekirse, yoganın felsefesinden fersah fersah uzaktaydım. Seksi bir yoga hocam olmasını ve işten çıkınca “yogaya gitme” fikrini seviyordum. O kadar.
Yıllar geçtikçe yoga bana, fiziki bir egzersizden çok daha fazla anlam ifade etmeye başladı. Özellikle de spiritüel konulara ilgim arttıkça, bu konuda çok daha fazla okuyup denedikçe…
Asıl önemli olanın hareketi tam olarak doğru yapmak değil, vücudun ona ne tepki verdiğini ve hisleri gözlemlemek olduğunu öğrendikçe…
Hayatımda ne zaman bir değişiklik olsa yaptığım ilk şey, en yakımdaki yoga stüdyosuna üye olmak haline geldi.
İş değiştirdiğimde, sevgilimden ayrıldığımda, hayatımda köklü bir değişiklik olduğunda yoga hep kurtarıcım oldu. Bana yavaşlamayı hatırlattı, içinde bulunduğum ana dönmemi ve hislerimin farkına varmamı sağladı. Böyle dönemeçlerimde hep yoga sayesinde sakinleştim ve iyileştim.
Yoga kamplarına gidip günlerce oldukça yoğun bir tempoda yoga ve meditasyon yapıp döndüğümde hep “Cildine bir şey mi yaptırdın?”, “Aşık filan mı oldun sen, ışıldıyorsun.” tepkileri ile karşılaştım.
Yine de bana bu kadar iyi gelmesine rağmen, yogayı hiç bir zaman hayatımın düzenli bir parçası haline getiremedim. Yoga ile ilişkim, sürekli ayrılıp barışan bir sevgililer gibiydi. Bazen birkaç ay düzenli olarak her gün yaptım, bazen senenin yarısında semtine bile uğramadım.
Her ne kadar bu blogun mottosu “Hızlı değil, hazlı hayat.” olsa da, bu en çok kendime hatırlatmak istediğim bir cümle. Biliyorsunuzdur artık beni; ben hep koşarım. Her günümü doldurabildiğim kadar doldurup, yirmi dört saate üç kişinin hayatını sıkıştırırım.
Sanırım yoga bana bu kadar iyi gelse de, yavaşlamayı reddettiğim için onu gündelik hayatımın bir parçası yapmak yerine, acil durumlarda sığındığım bir şey haline getirmiştim.
Evde kal günleri ile birlikte, ben şimdiye kadar hiç yapmadığım kadar düzenli yoga yapmaya başladım. Bazı günler birden fazla derse giriyorum, bazı günler tek bir dersi bile yarıda bırakıyorum. Yine de iki aydır her gün mutlaka o yoga matının üstüne çıkıyorum.
O kadar ki, birkaç günlüğüne bir yere giderken yoga matını yanında götüren bir kadına dönüştüm. Bana gerçekten çok iyi geliyor.
Bu evde geçirdiğimiz günleri kendimi gözlemleyerek, kabullenerek ve pek çoklarına göre çok daha iyi bir psikolojide geçirmemde yoganın gerçekten büyük bir etkisi olduğunu düşünüyorum.
Bana yoga ile ilgili en sık sorulan soruların cevapları da karşınızda:
Harika yoga matımı nereden aldım?
Ben terazi burcu olduğum için sanırım, bir konuda motive olabilmek için estetik destekçilere ihtiyaç duyuyorum. Su içmek için eğlenceli bardak ve pipetlere, temizlik yapmak için güzel renkli bezelere ve yoga için de bana çekici gelen bir mata…
Bunlar benim için önemsiz detaylar değil, tamamen eylemimi etkileyen unsurlar.
Güzel yoga matlarının aşırı pahalı olması ve evde yoga matı tırmalamaya bayılan bir kedimin bulunması bu konuda işimi zorlaştırıyordu. Desenli bir yoga matı ile düz bir yoga matı arasında neden 400 TL fiyat farkı olduğunu gerçekten hala anlayabilmiş değilim.
Sonunda bunun çaresini AliExpress’ten buldum. Tam Covid öncesi, Çin’den yoga matı aldım evet ve sanırım Covid dönemi için yaptığım en iyi yatırım oldu. 🙂
Benim aldığım matın linkini şuraya bırakıyorum. Ali Express’e şu linkteki davetim üzerinden üye olursanız da, bu mata ücretsiz sahip olabileceğiniz bir indirim kuponu kazanacaksınız. 🙂
Yoga forma sokuyor mu?
Yoga ile amaç aslında forma girmek değil, vücudu keşfetmek. Tabii ki düzenli yoga yaptığınız zaman, bir hediye olarak daha fit bir vücut ve esneklik geliyor.
Ancak yoganın esas amacı bu değil, hareketleri de aceleyle ve abartarak, hızlıca forma girmek için yaparsanız muhtemelen sakatlanırsınız. O yüzden niyetiniz forma girmekse, yoga yerine mat pilates gibi seçeneklere yöneltmeniz daha iyi olabilir.
Beni hızlıca esnetecek bir ders tavsiye eder misin?
Yoga ile yola çıkıyorsanız, lügatınızdan ilk silmeniz gereken şey “hızlıca”.
Çeşitli spiritüel üstatların çeşitli versiyonlarında cümlelerle ifade ettiği üzere, burada amaç varacağınız nokta değil, varırken neler deneyimlediğiniz. Yoga hiç bir zaman en doğru poza girmekle ilgilenmiyor, o noktaya gelene kadarki deneyiminiz asıl konu.
Zaten düzenli olarak yaptığınızda, gerçekten inanamayacağınız kadar hızlı yol katediyorsunuz. Ben uzun zaman fitness yapmış biri olarak, güç gerektiren pozlarda -plank gibi- çok uzun dakikalar durabilirken, esneklik gerektiren pozlarda çok kötüyüm. Bir ayda bile gerçekten gözle görülür biçimde esnekliğim arttı.
Bu yüzden endişe etmeyin, eliniz nereye kadar gidebiliyorsa oraya kadar gitsin. Hızlıca bir şey yapmaya kalkmayın, vücudunuzun evriminin farkında olun yeter.
Hangi yoga tarzından başlamalıyım?
Açıkçası bu çok kişiden kişiye değişen subjektif bir konu.
Ben bir aydır her gün farklı derslere katılmama rağmen hala her gün bambaşka yoga ve meditasyon çeşitleri ile karşılaşıyorum. Hatta aynı yoga türünü farklı hocalarla yapmanın tadı bile farklı olabiliyor.
Genel olarak belli bir yoga türünden ziyade, güzel müziklerin eşlik ettiği akışları ve bükülmeleri sevdiğimi fark ettim ben örneğin.
O yüzden bu konuda sizi denemeye davet edebilirim. Hepsini deneyin. Hızlı biçimde de vazgeçmeyin. Vücudunuzu zorlamak anlamında söylemiyorum; ama hepsine biraz zaman verin. Bazı pozlara karşı direnç ve kaçışlarınız, o bölgelerde birikmiş duygusal blokajlardan kaynaklanıyor olabilir. Kaçmak yerine o hareketi yapmak, dile getirmediğiniz ve farkında bile olmadığınız sorunlarınızı bile çözebilir.
Sevdiğim yoga hocalarından ve takip ettiğim programlardan perşembe bahsedeceğim.
O zamana kadar kendinize bir mat edinmiş olun ve ışıkla kalın!