İstanbul ve İzmir’den iki yeni mekan: bir İtalyan, bir Boğaz esintili kokteyl barı

Hayatımın farklı dönemlerinde ilgi odağımı oluşturan ve dolayısıyla paramı, zamanımı, enerjimi harcamak konusunda en bonkör davrandığım alanlar değişkenlik gösteriyor.

Uzun yıllar boyunca İstanbul’da yeni açılan restoranlar, cafeler ve barlar arasında büyük bir zevkle mekik dokudum. Haftanın beş günü İstanbul’da 08:00 – 17:30 gibi sabit mesailerle ve şirket ortamında çalışırken, iş çıkışlarında yeni bir mekan keşfetmek günüme renk katıyor ve bana heyecan veriyordu. Bu dönemlerde adeta ayaklı bir şehir rehberi gibiydim. Bana aklındaki kriterleri sayanlara, zihnimdeki arama motorunu çalıştırıp nokta atışı seçenekleri sunabiliyordum.

Yemek benim için önemli konulardan biri, hiç bir zaman sırf yemek yemiş olmak için yiyenlerden olmadım ben. Bunda benim ailemin evinde sıradan günlerde bile sofrada her zaman farklı ve gerçekten lezzetli yemekler olmasının etkisi var diye düşünüyorum. Her yerde et yemem, yağ konusunda inanılmaz seçiciyimdir, ortalama bir yemek yerine genellikle o öğünü pas geçmeyi veya patates kızartması gibi her yerde lezzetli olan seçimlerle geçiştirmeyi tercih ederim.

Diğer yandan mesafeli çalışmaya başlamak, İstanbul’da geçirdiğim gün sayısını oldukça azalttı. İstanbul’daki sınırlı zamanımı da yeni mekan keşfederek değil; özlediğim insanlarla, sevdiğim ve düzenli gittiğim mekanlarda geçirir oldum.

Bunun bir sebebi gittiğim mekanlarda yaşadığım hayal kırıklıkları. Artık her malzeme o kadar kolay bulunabilirken, evde hazırladığım meyveli yoğurdu yenilebilir çiçeklerle süslenmişken, dışarıda çok daha kötü sunumlu ve lezzetsiz bir versiyonuna en az üç katı ödeme yapmayı elbette saçma buluyorum. Veya evde müthiş lezzetli ve şeker ilavesiz bir soğuk çay hazırlıyorken, gittiğim cafede bana inanılmaz yapay içerikli o kadar lezzetli olmayan bir versiyonunu sıradan bir bardağa koyup verdiklerinde tadım kaçıyor.

Diğer sebebi de bu aralar asıl ilgi odağımı İstanbul dışında geçirdiğim günlerde oradan oraya göçebe bir hayat sürerken yaptığım tatiller, maceralar ve ufak zevkler oluşturmaya başladı.

Eskiden sürekli harika keşifler paylaşmama alışıp bunu özleyenler var biliyorum, bu yazı onlar için gelsin.

Keşiflerimin ilki İzmir’den. Masterchef’ten tanıdığımız Danillo Zanna’nın restoranı Filo D’olio. (Aynısının bir de İstanbul şubesi varmış, benim yolum İzmir İstinyepark’taki Filo D’olio’ya düştü.)

Alışveriş merkezinin içinde olmasına rağmen, kesinlikle AVM hissiyatı vermeyen bir dekorasyona sahip bir restoran burası. Mimarı da arkadaşım olduğundan bu ambiyansı sağladığı için kendisiyle gurur duydum. Fiyat performans olarak gerçekten şiddetle tavsiye edeceğim bir restoran burası.

Gittiğim pek çok restoranda risotto adı altında, yenilmeyecek kadar ağır kremalı bir balçık sunulmasından yılmış biri olarak burada gerçekten leziz bir deniz ürünlü risotto yedim. Başlangıç olarak aldığımız carpaccio da, tatlı olarak aldığımız tirmisu da, içtiğimiz kokteyller de lezizdi.

İkincisi de Feriye’nin içindeki Kült Kokteyl Bar. Köprünün tam ayağının dibinde, denizin hemen üzerindeki şezlonglar ve çok rahat pofidik yastıkları olan koltuklarda oturuyorsunuz, önünüzde muazzam bir manzara uzanıyor, arka tarafta DJ müziği yükseliyor.

Yaz mevsimi için İstanbul’daki en keyifli barlardan biri olmasına rağmen henüz keşfedilmemiş olmasına ve tenhalığına şaşırdığım ve kesinlikle çok şiddetle tavsiye edeceğim bir mekan burası.

Keyifle ve keşifle kalın!

İstanbul ve İzmir’den iki yeni mekan: bir İtalyan, bir Boğaz esintili kokteyl barı” üzerine bir yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s