Ben senelerce aslında bedelini ödediğim şeylerin bütün avantajlarından faydalanmayan ve bunların peşine düşmeyi “küçük gereksiz hesaplar” diye mimleyen bir insan oldum. Senelerce rakiplerle büyük davalarını takip ettiğim, yıllardır da en üst segment hattını kullandığım operatörden ek internet paketi almak için müşteri temsilcime bağlandığımda, aplikasyonu yüklerseniz oradan ücretsiz paket haklarınız var denildiğinde, ya bir kaç yüz lira için bununla mı uğraşacağım dedim; kullandığım kredi kartlarının, üyesi olup en yüksek seviyesine geldiğim bir sürü sadakat programının avantajlarından faydalanmak için hiç çaba harcamadım. Çok yakınım bir sürü insandan da, kendim için bir şeyler istemeyi etik dışı ve bir şekilde “zayıflık, ihtiyaç duyma” gibi nitelendirdim.
Sonra bu yaklaşımımın ne kadar yanlış olduğunu fark ettim. Tuhaf ve hatalı bir kodlamaydı bu. Spiritüel anlamda sana sunulanları reddetmek akışı bozduğu gibi, boşu boşuna da her şeyi kendim yapmak için aşırı yoruyordum kendimi. Bir sürü şeye ücretsiz erişim hakkım olması veya saatlerce manasız çağrı merkezlerine bağlanarak çözemeyeceğim ve asabımı bozacağım konuları doğru insanlara bir whatsup mesajıyla ulaşarak çözebilecek olmak, utanılacak bir şey değil, tam aksine gururla ve minnetle keyfi sürülmesi gereken şeylerdi. Daha sadık bir müşteri olmak, daha uzun süredir o hizmetten faydalanmak, daha çok para harcamak veya onlara hizmet sunmuş olmak gibi çeşitli sebeplerle hak kazandığım için bana sunulan ayrıcalıkları değerlendirmiş oluyordum.
KoPhangan’da da bütün otellerin tıka basa dolu olduğu, bütün işletmecilerin “Bu gün bir yer bulmanız imkansız. Ada tamamen dolu.” dediği günde otelsiz kaldığımızda da, bu yaklaşımımı değiştirmiş olmanın minnetiyle, hemen konsiyerjimi aradım. Yarım saat sonra da Sunset Hill Resort‘ta kocaman teraslı ve harika manzaralı bir odaya bütün eşyalarımız yerleştirilmiş, biz havuzun içinde margaritalarımızı tokuşturarak, yeni tanıştığımız otel arkadaşlarımızla havuzun içinde sohbet ediyorduk.
Komiktir ki; iki gün sonra, yeni yıla girmek için meşhur Full Moon Party’e giderken yolda tanıştığım Singapurlu bir çift ile sohbet ederken, son dakika gelişen bir durum nedeniyle farklı bir yerde konaklatıldıklarına ve odalarına rezervasyon tarihlerinden geç geçiş yapabildiklerine ilişkin bir hikaye dinledim. Sonra hangi otel, hangi oda derken, o son dakika gelişen durumun, ben olduğum ortaya çıktı. 🙂 Biz onların rezerve ettikleri odada kalmıştık; onlar odaya biz çıkış yaptıktan sonra girebilmişlerdi diğer yandan hiç bir şikayetleri yoktu, bu vesileyle yıl dönümlerini planlarının dışında sürprizli bir şekilde ve jestlerle geçirmişlerdi. Kahkahalar attık, “Well, thank you bitch!” diyerek bana kadeh tokuşturdular ve hala instagram arkadaşıyız.

Sunset Hill Resort, Ko Phangan’da kaldığımız oteller arasında en sevdiklerimizden biri oldu. Bunun iki sebebi vardı, biri bizim Türkiye’de alıştığımız hizmet ve servis anlayışına en yakın otellerden biriydi. Önce şuraya uğrayacağız, sonra bu alınacak ardından şuraya gidilecek gibi komplike transfer ihtiyaçlarımıza çözüm bulabiliyorlardı. Tayland’da insanlar çok iyi niyetli ve yardım etmeye hevesli olmasına rağmen, alıştıklarının dışında bir şey istediğinizde kafaları çok karışıyor.
İkincisi de şahane gün batımı manzaralı bir havuzu, güzel bir barı ve tam bizim yaş grubumuzda bir müşteri kitlesi vardı. Yılın son günlerinde, yılı kapatmanın telaşıyla sürpriz toplantı ve acil işler gündeme gelirken, herhangi bir yere gitmemize ve plan yapmamıza gerek olmadan, işi olan odada işini hallederken, diğerimiz havuz başında keyifli vakit geçirebiliyordu bu sayede.

Tayland’da en çok güneşlendiğimiz ve bronzlaştığımız yer de tam bu nedenle bu otelin havuz başı oldu. Ben grup şirketlerinin yıl sonuna yetişmesi gereken genel kurullarını da burada hazırladım, parti curcunası başlamadan önce en sevdiklerimize yeni yıl dileklerimizi ilettiğimiz face time’ları da burada yaptık, saatlerce yan yana şezlonglarda uzanıp yeni yıl kararlarımızı da burada birbirimize anlattık.
Burada geçirdiğimiz iki günde otelimizden sadece bir kere, Bustan‘da akşam yemeği yemek için ayrıldık. İsrail’li bir çift tarafından açılan, kocaman bir bahçenin içine yerleştirilmiş masalar ve açık bir mutfaktan oluşan bir restoran Bustan. Adanın yerel ürünleri ile zahter ve pide gibi bizim toprakların lezzetlerini bir araya getirip muhteşem lezzetli bir tadım menüsü servis ediyorlar. Buraya yolunuz düşerse bir akşam yemeği için şiddetle tavsiye ederim.

Bustan’da akşam yemeği yediğimiz akşam, yemekten sonra adanın merkezine indik. Sokaklardaki canlı müzikler oldukça keyifliydi, sıradan bir sokakta bir dövmeci dükkanının yanında içeride bilardo masası olan ve kapı olmayan bir aralık gördük. Kapısında hiç bir tabela yoktu, merakımızdan içeri girdik. Bilardo masasının durduğu alandan sonra kocaman bir avlu vardı. DJ müthiş müzikler çalıyordu, kocaman “Happy New Year” balonları yerleştirilmişti.
“İşte bu adada tam olarak en sevdiğim şey bu” dedim o anda, “Ne zaman nereden ne çıkacağını asla kestiremiyorsun.”
Benim çok keyif aldığım ve saatlerce takılabileceğim bir yer olmasına rağmen, ben dans ederken veya bardaki kızla kahkahalar atarak sohbet ederken, benimki asla benim coşkuma kapılmadan, keyifsizce bir kenarda oturuyordu. Ona uyuz olmakla, şefkat göstermek arasında çelişkili duygular arasında gidip geldim o an.
Çok hızlı yorulup, bana uyum sağlayamıyor muydu? Yoksa içinde bulunduğu anlardan keyif alamayan ve genel olarak uyumsuz bir adam mıydı? Orada o an, Happy New Year balonlarının altında dans ederken, bu seyahatimizdeki bütün huzursuzluklarımız bir flashback şeklinde gözümün önünden geçti.
Top Residence’ta geçirdiğimiz akşam notlarımın arasına şöyle yazmıştım: Benim bitmeyen tükenmeyen enerjimin aksine, benimki çok hızlı biçimde yoruluyor. Yorulunca huysuzlanıyor veya hastalanıyor. Bence içinde bulunduğumuz ortam, güzel içkilerimizi alıp, havuz başında keyifli sohbetler ederek şahane bir gece geçirmeye müsait, ama onun ruh hali buna asla müsait değil. O yüzden onu huysuzlukları ile odada baş başa bırakıp, havuz başı keyfimi kendi başıma yapıyorum.
KoPhangan’da sokak yemekleri yediğimiz bir yerde ben aşırı lezzetli kalamarım ve acılı margaritam ile çok keyifli anlar geçirirken de “boktan canlı müzikler dinlemek ve Eden kadar havalı olmayan gece hayatı ortamları için vücuduna alkol almak istemediğini” açıklayıp huysuzluk yapmıştı, benim bütün tadımı kaçırmış ve sağlıklı yaşamaya karar vermişti. Sağlıklı yaşamaya karar verdiği için, ertesi gün ben Tayland’da izlediğim en müthiş gün batım manzarasını da onsuz izlemiştim.
O an, yine aynı durumun içindeyim. Ben bu adamla aylarımı geçirdim, ama daha önce hiç bu kadar çok yer değiştirip, bilmediğimiz yerlerde takılmamıştık. Ya Türkiye topraklarındaydık, ben zaten en harika şeyleri ayarlıyordum, bir de genellikle benim çok sevdiğim arkadaşlarım da etrafımda oluyordu, onun böyle düşük olduğu anların farkına bile varmıyordum. Ya da onun bildiği yerlerdeydik, o her şeyi kendi keyfine göre ayarlıyordu, ben genellikle her yerden keyif alan bir insan olarak uyum sağlıyordum.
İlk defa birlikte bu kadar uzun süre ikimiz için de yeni olan topraklardaydık ve sürekli yer değiştiyorduk. Eğer ki benim enerjime uyum sağlayamıyor ve sağlıklı yaşama triplerine bu yüzden giriyorsa, bu anlayış göstermeyi deneyebileceğim bir durumdu. Diğer yandan, bulunduğu ortamdan keyif almayı bilmeyen bir adamsa, sürekli keyifsiz olmak için sebepler üretip duran tiplerden biriyse bu bir kırmızı alarmdı benim için. Benim enerjimi, motivasyonumu düşürüyordu.
Bunu dev bir soru işareti olarak aklımın bir kenarına not ediyorum o an. Nasıl olsa ertesi gün yılbaşı olduğu ve ertesi akşam partileyeceğimiz için ben ona uyum sağlıyorum, erkenden otele dönmeyi kabul ediyorum.
O gece o erkenden uyurken, ben önce oturup birkaç saat çalışıyorum. Ardından muhteşem terasımızda dolunayı ve denizi izleyerek biramı içiyorum. Ertesi sabah ben uyandığımda o hala uyuyor, uzun bir yürüyüş yaptıktan sonra odaya geri dönüyorum. Yüzüme bakım maskelerimi sürüp, güneşlenerek terasta sabah kahvemi içiyorum. O anda aslında birlikte yaptığımız o seyahatin büyük bir kısmında aslında benim keyfime eşlik etmediğiyle yüzleşiyorum.
Birlikte kahkahalar attığımız, çok eğlendiğimiz adamı özlüyorum. Onun bu haline uyuz oluyorum. Sonra gülüyorum kendime, “Adama çok uyuduğu için mi sinirleniyorsun Sezen? Bugün yılbaşı, boş versene hadi!” diyorum kendime.
2022 yılının son gününde, toparlanması gereken son işleri ve eşyalarımızı toparladıktan sonra, odamızdan çıkışımızı yapıyoruz, yine de günü bu otelde geçirmeye karar veriyoruz. Artık bizim damak tadımızı öğrenmiş barmenin hazırladığı leziz ve acılı mango margaritaları içerek, güneşe doyarak günü deviriyoruz.
“Galiba yorgunmuş gerçekten dün.” diye düşünüyorum. Çünkü o gün keyifli, eğleniyoruz. Konuyu uzatmamaya karar veriyorum. Her kadın gibi, bir gün iyi geçtiğinde aslında bariz olan uyumsuzluklar yokmuş gibi davranmaya dünden gönüllüyüm.
O akşam yılbaşı gecesi…
Nerede yemek yiyeceğimize, yeni yılı kutlamak için adanın meşhur ve herkesin oraya gelme sebebi olan Full Moon Party’e mi yoksa, daha önce gidip bayıldığımız Eden‘e mi gideceğimize bir türlü karar veremiyoruz.
En sonunda boş veriyoruz, Aralık ayında yaz yaşıyoruz, şahane bir adadayız ve daha sonrasında birkaç günümüz daha var. Gerekiyorsa bir günü daha yılbaşı ilan eder, yeniden kutlarız diyoruz. Gülüyoruz, kadehlerimizi tokuşturuyoruz, 2022’yi tamamen spontane bir biçimde sona erdiremeye karar veriyoruz.
Bazen akışa bırakmanın en güzeli olduğuna inanarak kalın!