Mutluluk Dersleri – 2

Daha önce İstanbul’da çeşitli yoga kurslarına gitmiştim, bu nedenle nefes çalışmaları, meditasyon ve yoga çeşitlerine oldukça aşinaydım. Ama bunlara yaklaşımım, spor yapmaktan öte bir boyut taşımıyordu. Vücudumu esnetmeyi seviyordum. Daha içsel konular ve enerji tarafı üzerinde daha önce hiç çalışma yapmamıştım.

bigsur_mushaboom8 (33).JPG

‘Tantra’nın da ne olduğu hakkında da hiç bir fikrim yoktu. Sadece California seyahatimde yolumun düştüğü, 1962 yılında açılmış The Esalen Institute’da duymuştum bu kelimeyi ve orada bir night spaya katılmıştım. Benim için büyüleyici bir deneyimdi. O gün hakkında şöyle yazmıştım:

Okyanusa karşı, dik bir yarın tam kenarına yerleştirilmiş, sıcacık suyla doldurulmuş büyük bir küvetin içindeyim. Gece saat 1:00. Küvetin dışındaki hava oldukça esintili ve soğuk. O yüzden çeneme kadar suya batmış halde oturuyorum. 

Karşımdaki okyanusa yansıyan dolunayın yaydığı loş ışık dışında hiçbir aydınlatma yok. 

Küvetin içinde benim dışımda birkaç kişi daha var. Bazıları bikinili ve mayolu, bazıları tamamen çıplak. Bu insanlardan biri hariç diğerlerini hayatımda ilk ve muhtemelen son defa görüyorum ve tanımadığım bu insanlarla tek ortak noktamız, büyülenmiş halde ve çıt çıkarmadan ayı ve okyanusa yansımasını izlememiz.

Duyduğumuz sesler yalnızca su ve dalga sesi. Kimse konuşmuyor. Müzik yok. 

Aslında içinde bulunduğum anı parçalara bölersek, her şey çok absürd: Gecenin 1:00’inde orada olmam, hiç tanımadığım çırılçıplak insanlarla bir küvette oturmam… 

Ama o an hiçbir şey absürd gelmiyor, aslında olabilecek en doğal şey bu gibi hissediyorum. Manzara büyüleyici, çıplaklık kesinlikle cinsellik değil, doğallık çağırıştıyor. Hiç meditasyon pratiği olmayana bile meditasyonun kralını yaptıracak sakinlik ve hareketsizlik ortama hakim ve okyanus dalgalarının sesinin eşlik ettiği dolunay manzarası tek kelimeyle büyüleyici. 

“Böyle anlar ve böyle yerler var dünyada ve biz ne kadar saçma sapan şeylerle uğraşıyoruz.” diye düşünüyorum. 

bigsur_mushaboom8 (28).JPG

Bu yüzden, orada hissettiklerimi tekrar hissetmek arzusuyla, Aşkhane’deki tantra derslerine, hiç tereddütsüz ve kaytarmadan gitmeye başladım. Bazen kağıt kalemleri önümüze alıp yazılar yazdık, bazen gözlerimizi bağlayıp elektronik müzik eşliğinde dişi enerji dansları yaptık, bazen sohbet ettik, bazen hikayeler dinledik, bazen tarih, bazen kadın vücudu ve orgazm çeşitleri üzerinde çalıştık.

Ne orada öğrendiklerimi burada bir kaç kelimeyle özetleyebilirim; ne de artık kapandığından gitmenizi şiddetle tavsiye edebilirim; ama ben o dönemde bir dönüşüm yaşadım. Eğitim mi şahaneydi, benim harika bir zamanıma mı denk gelmişti bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa, o dönemden sonra benim hayata bakışım tamamen değişti.

bigsur_mushaboom8 (22).JPG

Ben orada rezorans yasası ile tanıştım. Bunu basitçe, “düşündüğün, hissettiğin ya da inandığın her şeyi yaşamına çekersin.” olarak özetleyebiliriz. Evrene enerji yollayarak istediklerinin hepsini bir günde elde edebilirsin gibi basit bir şeyden bahsetmiyorum, bu Cem Yılmaz esprilerine bile konu oldu malum.

Ama genel olarak negatif, isyankar veya kendini azımsayan bir yaklaşım içinde olduğunuz sürece, etrafınızdaki insanların da böyle insanlar olacağını ve hayatın da size mucizeler getirmeyeceğini söyleyebilirim. Mesela hep aynı tarzda sizi mutsuz eden adamlar / kadınlar hayatınıza giriyorsa, bu muhtemelen sizi yaydığınız bir enerjiden kaynaklanıyordur.

Bunu sevgili hocam radyo frekansı örneği ile açıklamıştı: “Hangi frekanstaysan, yalnız o radyoyu dinleyebilirsin. Bazen tesadüfen hatlar karışır, ama sen ne istediğini / istemediğini biliyorsan, istediğin frekansa geçip, istediğin müziği dinleyebilirsin.”

Dolayısıyla karşınıza mutlu, keyifli, hayattan zevk alan insanların çıkmasını istiyorsanız, böyle biri olmalısınız. Kimse gelip size sihirli değnek dokundurup, bambaşka biri yapmayacak.

Çok sık duyduğum bir cümle tipi de, “Bana şunu yapıyor, beni böyle kırıyor, hiç hak etmediğim halde bana bunları yaşatıyor.”

Bu şekilde yakınıyorsanız da, durup düşünün. Size bunları yaşattığını düşündüğünüz kişi sizi bir yerlere bağlayıp, bir odaya kapatıp, bunları yapmıyor. Kimse size yapmanıza izin vermediğiniz bir şeyi yapamaz. Siz o kişinin böyle davranmasına izin veriyorsunuzdur.

Doğru biçimde iletişim kurduğunuzda dahi, o kişinin davranış şeklini değiştiremiyorsanız, o kişiyi hayatınızdan çıkarma zamanınız gelmiştir.

Tantra-and-sacred-sexuality-quote-9.jpg

İkinci olarak hayat enerjisi dediğimiz şeyin, “cinsel enerji” olduğunu öğrendim. İçinde cinsellik geçen her şeye önyargı ile yaklaşmaya meyilliyiz. O yüzden muhtemelen bu cümleyi okurken de içinizden “saçmalık” dediniz veya rahatsızlık hissettiniz. Fakat cinsel enerji dediğimiz şey, yalnızca seks değil. Kesinlikle her önünüze gelenle şuursuzca sevişmenizi de tavsiye etmiyor. Tam aksine, bunun enerjinizi bozan ve kirleten bir şey olduğunu kabul ediyor. Her cinsel birleşmeyle de karşınızdaki enerjinizi birleştirdiğiniz için bu insanları çok doğru ve özenle seçmeniz gerektiğini savunuyor hatta. Yalnızca yoğun hisler ve hazlar içeren cinselliğin bu güzel enerjiyi beslediğine inanılıyor. Garip bir bilgi olarak, tantrik çiftlerin evli dahi olsalar, aynı evde yaşamamayı tercih ettiklerini de söyleyebilirim. Sürekli birlikte zaman geçirip, her gece aynı yatakta uyumanın zıt kutupları yok edip, kişileri aynılaştırdığına; bunun da iki kişi arasındaki çekimi yok ettiğine; rutinin oyuncu ruhu bozduğuna inanıyorlar.

Üstelik “cinsel enerji” dediğimiz şeyi asıl besleyen şey “flört etmek.” Üstelik de illa ki karşı cins ile olması şart değil. (Bu noktada yine içinizden itiraz sesleri yükseldiyse, lütfen sakin olun.)

Bir adamla / kadınla flört ettiğiniz anı düşünün. İki kişi tamamen birbirine odaklanıyor, birbirlerinin her dediklerini dinliyorlar, muzip ve neşeli cevaplar veriyorlar, gülümsüyorlar, vücutlarının duruşu ve gülümsemeleri değişiyor. İşte peşinde olduğumuz tam bu enerji: Odaklanmış ve oyuncu!

Örneğin kız arkadaşınız saçını yaptırdığında, telefonunuzdan bir yandan  instagram feed’inize bakarken, bir yandan aklınızdan milyonlarca düşünce geçirirken, yarım ağız “Saçın güzel olmuş.” demek yerine; telefonunuzu bir kenara bırakıp, gerçekten ona odaklanarak, “Saçına bayıldım. Yüz şeklin ortaya çıkmış, harika görünüyorsun.” demek de flört enerjisi sağlıyor.

Bu bir şekilde, anı yaşama, dikkatli olma ve iletişim kurma pratiği.

Tantra-and-sacred-sexuality-quote-3.jpg

Hiç bir şeyi laf olsun diye yapmadığınızda, kendinizi verdiğinizde, güzel detayları yakalamaya odaklanıp, bunu ifade etmeye başladığınızda, gerçekten küçük şeylerle mutlu olabilen bir insana dönüşmeye başlıyorsunuz. Üstelik de etraftan “Nasıl güzel bir enerjiniz var.” gibi cümleler duymaya başlıyorsunuz. Çünkü yaydığınız enerji değişiyor!

Flört etmek, hayat enerjisini çevreye ve işe akıtma yöntemi. Bu şekilde cinsel enerji, hayat enerjisine dönüşüyor ve kişiye bir ışık, bir çekicilik, bir cazibe sağlıyor. Haliyle rezorans yasasının bir sonucu olarak da, daha güzel şeyleri hayatınıza çekmeye başlıyorsunuz.

Hayatınızda flört ettiğiniz bir adam / kadın olduğunda, kendinizi nasıl enerjik hissettiğinizi, yüzüne yerleşen muzip gülümsemeleri, aynaya baktığınızda kendinizi nasıl beğendiğinizi hatırlayın. Veya arkadaşlarınızla geçirdiğiniz mutlu anları bir düşünün, dış dünyayı, ertesi gün işe gideceğinizi bile unuttuğunuz sohbetleri düşünün.

Bunların hepsi işte o flört enerjisi / cinsel enerji / hayat enerjisi; her nasıl adlandırmak isterseniz!

Bu hafta bunu lütfen bir deneyin; ne yapıyorsanız ona odaklanın; arkadaşlarınızla buluştuğunuzda telefonunuzu bir kenara bırakın, sevgilinizin kollarındayken yapmanız gerekenleri planlamayın, herkesle flört edin. Onlarda beğendiğiniz şeyleri kelimelere dökün. Hayatınızda gerçekten sürprizli güzel şeyler olacağını göreceksiniz.

Dip Not 1: Devamı gelecek. Bunu denerseniz, lütfen deneyimlerinizi benimle paylaşın! Merakla bekliyorum.

Dip Not 2: İyi hoş da neye yaradı, mesela o dibe vurduğun dönemde her şeyi düzeltti mi?, diye merak edenler için, tam “işsiz ve aşksız bir kadın” olarak dibe vurmak üzereyken, bu tantra eğitimine başlamamın hemen ardından, çalıştığım iş yeri daha kapanmadan bile önce, üç yıldır çalıştığım şirket ile iş sözleşmesi imzaladım. Hatta öğrendiklerimi birlikte pratiğe dökmemi sağlayan “yol arkadaşım” ile de o iş yerinde tanıştım. 

Sürekli kavga etmeye başladığım, bana artık mutluluktan çok rahatsızlık vermeye başlayan adama gelince… Onunla her şeyi bitirmek, bir masaldan vazgeçmek gibiydi. Sonuçta çok sıradışı anlar paylaşmıştık. Bir gece, benimle çok kırıcı konuşarak kavga ettiği bir gece, bana böyle davranmasına izin veremeyeceğimi anladım.  Muhteşem anları olan hikayemizin aynı muhteşemlikte devam etmeyeceği açıktı. Kolay olmadı; ama ben o gece onun hayatından gittim. Ve hemen ardından, bam diye dünyanın en dramasız adamı olabilecek pek yakışıklı bir İngiliz ile tanıştım, beni gerçekten mutlu eden bir adam oldu. 

Gerçekten insanların size nasıl davranacağını belirleyen tek şey, sizin neye izin verip vermediğiniz. Yaşadığınız hayat, sizin tercihlerinizin sonucu. Buna içtenlikle inanıyorum. Mutsuz olmanıza rağmen, söylenerek aynı şeyleri yaşamaya devam ediyorsanız, buna izin veriyorsunuz demektir. Hareket etmenizin, enerjinizi değiştirmenizin zamanı gelmiştir.

 

Mutluluk Dersleri – 2” üzerine 6 yorum

  1. Haftalık Günlük dedi ki:

    Yazı, kendisini zevkle okuttu. Gerçekten bazen mutluluk derslerine ihtiyacımız var, hayatın her anını dolu dolu ve mutlu bir şekilde yaşamak için.

    Liked by 1 kişi

    • Sezen dedi ki:

      Üzerinde çok düşündüğüm, çok çalıştığım bir konu bu. O yüzden beğenilmesi beni mutlu etti, çok teşekkür ederim! Devamı gelecek 🙂

      Beğen

  2. dsfsdfdg dedi ki:

    sezen selam,
    iş hayatında ben de rahat bir insan olarak çok yıpratıldım, ki sosyal medyam tamamen kapalıydı, sanmıyorum ki seni bu corporate bitchler veya asılıp yüz bulamayanlar rahat bıraksın. bununla nasıl başediyorsun? aynı şekilde terfi alacaktım veya işi bırakacaktım sürecini çok üstü kapalı geçti, istediğini nasıl aldın, bu konularda yazabilir misin?

    Beğen

    • Sezen dedi ki:

      Merhaba,
      Beyaz yakalı olarak çalışmanın %70’i iş yapmaksa, en az %30’unun psikolojik savaş ve ilişki yönetimi olduğunu düşünüyorum. Ben “kendi değerini kendin biçersin” yaklaşımında olanlardanım, hak etmediğim bir şey olduğunu düşünüyorsam, pire için gerekirse yorgan yakıyorum. Tabii ki seve seve, hatta aklımdakiler bittikten sonra bir beyaz yakalı çalışma yazı serisi bile başlatmak var listemde.
      Sevgiler

      Beğen

  3. seray dedi ki:

    ben bu kursların herkeste aynı şekilde işe yarayacağına inanmıyorum. Evet sende yarıyor ama seni onaran kurs değil. Kursta öğrendiğin enerjiyi yansıtabileceğin olaylar oluyor. Kurstan sonra karşına o harika İngiliz çıkmasaydı ve sen öğrendiklerini ona yansıtamasaydın, bilgiler sadece sende kalacaktı. Asıl mucize çevren ve hayatındaki insanlar, arkadaşların.. Sonuçta tantra kursuna gitmene olanak sağlayan kadınla bile bir barda x bir arkadaşınla vakit geçirirken tanıştın. Ama insanlar çoğu zaman bi bara gidip derdini anlatacağı arkadaşlara, haftasonu tatile gideceği dostlara, harika keşifler yapabileceği bir çevreye, harika insanlarla tanışmasına olanak sağlayacak harika çevrelerde tanıdıkları olan kişilere sahip olmuyor.
    Bir konser çıkışı tanıştığın sevgilini hatırlıyorum ben mesela, o konsere gitmek ve dağıtabilmek bilmek bile günümüzde bir lüks. Herkes çok meşgul,bencil ve parasız. Bekar olman ve harika bekar kız arkadaşlara sahip olman çok müthiş bir şey. Zaman zaman onları ekmek zorunda kalacağın bile planlar yapıyorlar, son derece aktifler. En son ne zaman bir plan sıkıntısı çektin bir düşünsene?
    Bunun kıymetini bilmen dileklerimle

    Liked by 1 kişi

    • Sezen dedi ki:

      Merhaba Seray,
      Bu enteresan ve üzerinde düşünmeme sebep olan bir yorum oldu açıkçası. Çünkü bir yandan ben “şanslı” bir insan olduğumu düşünüyorum; ama açıkçası bunun hoop diye gökten inen bir şey olduğuna da inanmıyorum. Şansını kendin yaratıyorsun, seçeneklere fırsatlara açık olarak. Etrafımda gerçekten güzel insanlar var. Diğer yandan, birlikte büyüdüğüm, eski ve çok sevdiğim arkadaşlarımın çoğu artık dünyanın farklı yerlerinde yaşıyor. (New York, Münih, Frankfurt, Adana, İzmir vs) İstanbul’da benim gündelik hayatıma eşlik etmiyorlar. Ama yeni harika insanlarla tanışıyorum. Sohbet ederek, açık olarak, birlikte zaman geçirerek. Son zamanlarda çok sık görüştüğüm bir sürü harika insanla geçtiğimiz birkaç yıl içinde tanıştım mesela. İşler, kurslar, ortak arkadaşlar vesilesiyle… Başka bir örnek olarak, bir barda arkadaşımla otururken beni tantra kursuna götüren kişiyi kulak ardı etmedim, peşinden gittim, orada bambaşka güzel insanlar tanıdım gibi. Para paylaşım için şart değil, iş yerinde karton bardakta kahve içerek harika vakitler geçirdiğim oluyor mesela. Meşgul ve bencilliğe gelince, hepimiz zaman zaman öyle değil miyiz? Ben ektiğim planlarda “meşgul” veya o an keyfimi tercih eden bir “bencil” oluyorum bu bakış açısıyla! Ben o çevreyi yaratmak isteyen herkesin yaratabileceğini düşünüyorum, öyle bir insan olarak.
      Kocaman sevgiler,
      Sezen

      Beğen

Yorum bırakın