Bütün bu curcunada vata X pitta projemizden de bahsetmeye hiç fırsat bulamadım.
İşten ayrıldığım ilk haftalarda, bir anda büyük farkındalıklar yaşamaya başlamıştım. “Kendi hayatıma ben ne yapmışım?” diyip duruyordum şaşkınlıkla.
Yıllardır gece gündüz çalışırken, bütün emeğimi, uykusuz gecelerimi, sabah erkenden kalkıp işe gitmelerimi gardrobuma gömdüğümle ve aşırı çok kıyafetim olduğuyla yüzleşmiştim. Büyük bir hızla bu parçaları Mushaboom Dükkan üzerinden yeni sahiplerine kavuşturuyordum.
Üstelik de dolabımdaki kıyafetleri satarak kazandığım parayla, hiç sabah erkenden kalkma derdim olmadan İstanbul’da harika günler geçiriyordum. Gezmemden tozmamdan, yememden içmemden hiç kısmadan… Çünkü hayatımdan taksi, sabah uyanmak için içilen kahveler, şiş gözlerimi saklamak için aldığım kozmetikler ve çektirdiğim fönler de uçup gitmişti. Hiç bir yere acelem yoktu. Uykumu alıyor, kahvemi evde içiyor, yogamı yapıyor ve çok sade kıyafetlerle harika görünüyordum.
Herkesin işte olduğu bir saatte yol arkadaşımla Maçka Parkı’nda buluştuk o günlerde. İkimizin de beyaz yakalı olarak çalıştığı şirkette tanışmıştık. Önce kendi içimize, sonra çöllere yolculuklar yaptıktan sonra ikimiz de aynı dönemlerde işsiz kalmıştık ve çok benzer deneyimler ve farkındalıklar yaşıyorduk o günlerde.
Gözlerimiz ışıldayarak, aynı kelimelerin etrafında dönen bir sohbet ediyorduk: Kollektif bir şeyler yapma arzusu, zamansız ama aynı zamanda cool parçalar, yaratıcılık, farkındalık, bütün kadınları o mutsuzluk döngüsünden çıkarabilme ümidi, emeğe ve çevreye saygı…
Karnımız acıkınca bu derin sohbetimizi de yarıda bırakıp yemeğe gittik ve yemeğin üzerine birer bitki çayı söyledik. Çayların adı ayurvedik beslenmeden geliyordu: vata ve pitta. Birbirimize “vatacığım”, “pittacığım” diye isimler takıp şakalaştıktan sonra, anlamlarının “hareket” ve “dönüşüm” olduğunu öğrendik.
Sonrası kendiliğinden geldi. Sanki evren bize “Parkta konuştuklarınızı parkta bırakamazsınız, size projenizin de adını buldum işte!” demişti.
Bir instagram hesabı açtık, less is more bag‘i yarattık, düşüncelerimizi fotoğraflarımızın altında paylaştık. Projemiz umduğumuzdan bile çok ilgi görmesine rağmen, o günlerde hayatlarımızdaki değişimlerle başa çıkamadık, kendimize döndük ve projeye biraz ara verdik. Bunun hikayesini de Youtube videomuzdan izleyebilirsiniz.
Alaçatı’dan İstanbul’a döndüğümden sonraki bir kaç günü İstanbul’da geçiriyorum ve yol arkadaşımla vata X pitta projemiz için çalışıyoruz.
Yepyeni bir harika çanta yaratıyor, bayram tatillerinden önce onları sahiplerine kavuşturmak için koşturuyoruz.
Tedarikçilerimizi ziyaret ediyor, İstanbul’un garip noktalarında çaylar kahveler içiyor, video çekip youtube kanalımıza yüklüyoruz, çantaları boyuyoruz.
“Kıtlık psikolojisi” olarak adlandırdığım düşünce yapısından çıktığım için, dolabımdaki güzel günler bekleyen elbiselerimi sıradan günlerde markete giderken giyiyor, en özel bardaklarımla sabah kahvelerimi içiyorum. “Benim her günüm özel” diyorum ve hayatımda harika şeyler olacağına içtenlikle inanıyorum.
Böyle düşünmeyi içselleştirdiğimden beri hayatımda her şey inanılmaz yoluna giriyor.
İş görüşmelerinde de aynı tavrımı koruyorum. Hak ettiğimi düşündüğüm ücreti pazarlık konusu bile yapmıyorum. “Bizim için çok yüksek kalıyor beklentiniz.” dediklerinde, hiç kıtlık psikolojisi yayıp “Aman piyasa kötü, buna razı olayım en iyisi.” demiyorum. “Demek ki ben de onlar için fazla iyi bir avukatım.” diye düşünüp gönül rahatlığıyla çıkıyorum. Çünkü en son işyerimden sonra biliyorum ki, yaptığım işin kalitesini anlayamayacak, sadece yapılmış olmasına bakacak insanlarla çalışmak istemiyorum.
Eş zamanlı olarak Alaçatı prensim videolar atarak aklında olduğumu söylüyor, tatlı tatlı mesajlar atıyor, yüzüme kocaman gülümsemeler yayıyor. Valizimi topluyorum, Ege’ye inmek için.
Tam Ege’ye inmeden bir gün önce, mailimde harika bir iş teklifi duruyor. Birlikte çalışmayı çok isteyeceğim bir CFO’ya doğrudan raporladığım harika bir pozisyon. O teklifi mutlulukla kabul ediyorum, ama olup bitenin tam ne olduğunu, ne kadar güzel olduğunu da idrak edemiyorum o sırada. O kadar hızlı gelişiyor ki her şey!
Akşam için bir yemek sözüm var, uzun zamandır benim programıma uymadığı için bir sürü teklifini geri çevirdiğim, en son Alaçatı’da karşılaştığımızda İstanbul’a döndüğümüzde birlikte bir yemek yemeye söz verdiğim bir adamla. Üzerimi giyinip evden çıkıyorum. Birkaç saat sonra, İstanbul’a tepeden bakarak çok lezzetli bir şarabı yudumlarken ve havadan sudan sohbet ederken, karşımdaki adam şak diye, yıllardır benim single kalmamı beklediğini, beni çok beğendiğini açıklıyor. Hiç beklemediğim kadar net ve motive geliyor. “Ne diyorsun?” diye soruyor.
Şaşkınım! Ne diyeceğimi bilemiyorum. Baktığımızda harika bir işi olan, güzel gezip tozan bir adam. Toplumun kalıplarını esas alan bir sürü kadın için ideal sevgili olabilir. Benim içinse bir adamla birlikte olma kararımın arkasında bir sürü başka dinamik var ve ben karşımdaki adamı doğru düzdün tanımıyorum bile! Ayrıca, böyle bir şeye dan diye atlamayacak kadar rahat ve bolluk içinde hissediyorum kendimi.
“Bu adamların hepsi teker teker gelse, hepsiyle bir deneme yapıp, bir on yıllık aşk hayatımı garanti altına almıştım kesin.” diye düşünüp gülüyorum içimden. Çünkü kıtlık psikolojisinde olsam “Ooo ortalıkta düzgün adam kalmadı zaten. Denemeye değer.” derdim.
Sonra kendimi yakalıyorum. Yine kıtlık psikolojisine girmeye meyilli bir düşünce olduğunu fark ediyorum bunun. “Mutlusun, güzel bir hayatın var. Senin aşk hayatın ömür boyu garanti altında zaten. Rahat ol.” diyorum kendi kendime. Üstelik de her hücremle inanarak. “Acele edip, yanlış bir karar alma.”
O gece sabaha karşı bir uçakla hooop yeniden Ege’ye iniyorum. Dudaklarımda muzip gülümsemelerle…
Yazıyı bu kadar destekleyen hepsini kaydetmek istediğim bu görsellere bayılıyorum.Kaç yıldır bu blogu okuyorum bilmiyorum ama yine günümü güzelleştirdin sezen.Harika bir yazı dizisi olmuş. Antalya’ya bir düğün olur ya da yolun düşerse kahve içelim mi:))
BeğenBeğen
İnsan hayatına yön veren şey işte tam olarak bu: “Rahat ve bolluk içinde hissetmek”. Koca yazı dizisinin demlendiği en güzel cümle…
BeğenBeğen