Oslo Hakkında 10 Şey

Yazın son demlerine denk gelen uzunca bayram tatili için planım, okunmayı bekleyen kitaplarımı ve bikinilerimi valizime doldurup, babamın yaşadığı sakin Ege kasabasının yolunu tutmaktan ibaretti.

Saatlerce kitap okuyarak güneşlenmeyi, vücudumu denizin dalgalarının arasına bırakmayı, midemi balık ve buz gibi bira ile doldurmayı ve uzun saatler uyuyarak günlerimi geçirmeyi planlıyordum.

Ta ki, daha üniversite öğrencisi olduğum yıllarda, Murathan Mungan’ın “İyi öpüşen bir sevgili dünyanın yarısı demektir.” sözü sebebiyle dünyanın yarısına sahip olduğumu bana düşündürmüş, hayatımdan çıktıktan sekiz sene sonra bir çılgınlık yaparak Prag Havalimanı’nda buluştuğum ve o an itibarıyla harika bir seyahat eşlikçisi olarak hayatıma yeniden giren, şimdi aramızdaki ilişkiyi hiç bir sıfatla kolayca tanımlayamayacağım adam, bir akşam bana inanılmaz güzel bir manzara fotoğrafı yollayana kadar…

Biliyordum ki, durup durduk yerde bana böyle bir fotoğraf yollamasının tek bir anlamı vardı; oraya gidiyorduk.

“Orası” Norveçti; Fjords.

Çok sevdiğim bir kız arkadaşımın deyişiyle “Budapeşte’de İkinci Dünya Savaşı’ndan kalan silahları kullanmayı öğrendikten sonra, şimdi de Fjords turu! Bu adam, işi biliyor.”du.

Böylelikle kendimi bilgisayarın başında, onunla buluşacağımız Stavanger’e nasıl gidebileceğimi araştırırken buldum.

İstanbul’dan direk bir uçuş bulunmadığından, Stavanger’e Oslo üzerinden gitmem gerekiyordu.

Daha önce Oslo’ya hiç gitmemiştim ve dürüst olmak gerekirse çok ilgimi çeken bir istikamet de değildi. Diğer yandan, Stavanger’e gitmek için her türlü Oslo’ya gideceğime göre, birkaç gün önceden gidip şehri keşfetmemem tabii ki düşünülemezdi.

oslo_sezenturker_mushaboom8img_8131

Oslo denildiğinde, muhtemelen ilk aklınıza gelenler “pahalı”, “soğuk” ve “güzel kızlar” oluyordur.

Oslo’da geçirdiğim üç günde, şehrin sokaklarını karış karış yürüdükten, yüzlerce fotoğraf çektikten ve bu sırada bol bol gözlem yaptıktan sonra, özellikle Oslo seyahati planlayanların işine yarayacak bilgilerle karşınızdayım.

1- Orada yaşayan gençlerin “abartılmış turistik saçmalık” olarak tanımladığı müzelerin tamını gezmeyi planlamıyorsanız ve Vikinglere çok özel bir ilginiz yoksa, Oslo seyahatiniz için iki gün ayırmanız yeterli olacaktır.

Bu iki günde, şehrin büyük bir kısmını yürüyerek gezebilir ve kaçırılmaması gerekenlerin tamamını deneyimleyebilirsiniz.

oslo_sezenturker_mushaboom8IMG_8204.JPG

2- Mimari ve dekorasyon ilginizi çekiyorsa, Oslo mutlaka yolunuzu düşürmeniz gereken şehirlerden biri. Gökdelenlerden oluşan iş muhitlerinin çirkin beton yığınları olmasının aksine, Oslo’da bu bölge bile oldukça zevkli binalardan oluşuyor. Dekorasyon eşyası satan mağazalar ise, sanat galerisiymişçesine gezilebilecek kadar harika parçalarla dolu.

Diğer yandan çılgın bir gece hayatı, kalabalık sokaklar ve kaos arayışındaysanız, Oslo’yu gereğinden fazla boş ve dingin bulabilirsiniz. Kendinize başka bir istikamet seçmenizde fayda var.

3- Şehrin her köşesinin çok güzel deniz ürünü restoranları ve ayak üstü leziz somonlu sandiviçler yapan seyyar arabalarla dolu olacağını düşünüyorsanız, büyük bir hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Thai ve Meksika mutfağı ile hamburger çok seviliyor. Dolayısıyla şehrin en keyifli noktalarındaki, en şık restoranlar bu mutfakları servis ediyor.

Yine de karidesli kahvaltılar edebileceğiniz, leziz deniz ürünlü kekler yiyebileceğiniz mekanlar mevcut, endişelenmeyin, onları ayrıca paylaşacağım.

4- “Oslo çok pahalı.” mitine katılıp katılmamaya orada geçirdiğim üç günde karar veremedim. O kadar kesin bir şey söylemek çok kolay değil. Norveç’in para birimi NOK; Norveç Kronu. 1 TL 2,75 Norveç Kronu yapıyor.

Bazı şeyler İstanbul’da alıştığımızdan gerçekten pahalı. Örneğin bir bardak bira yaklaşık 30 TL civarında. Bazı şeyler ise İstanbul ile yaklaşık aynı fiyatlarda. Bir bardak büyük boy kahve 10 TL civarında, leziz kokteyller 35-40 TL aralığında değişiyor. Diğer yandan, İtalya ya da İspanya’da olduğu gibi sürekli burnunuza leziz kokular gelmediği için sürekli bir yerlerde oturup bir şeyler yemiyorsunuz ve harika heykellerle dolu parkları gezmek, net biçimde para kokan, şehrin yeni yerleşim yeri olan ve Astrup Fearnley Modern Sanat Müzesi’nin bulunduğu yarım adada oturup efsane yatları izlemek gibi ücretsiz yapabileceğiniz aktiviteler o kadar çok ki, hiç bir şeyden kısmadığınızda bir günde harcadığınız para yaklaşık 300 TL oluyor. İstanbul’da sabahtan akşama kadar sokakta olduğunuz veya euro kullanan herhangi bir Avrupa ülkesinde bulunduğunuz varsayımında da harcayacağınız para zaten yaklaşık bu civarda olacaktır.

5- Havalimanından şehre ulaşmak için bütün reklamlar ve turist bilgi noktaları sizi FLYTOGET kullanmaya yönlendirecektir. FLYTOGET isimli tren, her 10 dakikada bir hareket ediyor ve 23 dakika içinde sizi havalimanından (“Gardermoen”) şehir merkezindeki tren istasyonuna (“Central S”) ulaştırıyor. Tek yön bir bilet 180 kron.

Alternatif olarak yarı fiyatına (92 kron) ödeyerek normal trenle (“NSB”) aynı yolu gidebileceğiniz aklınızda olsun. Yalnızca 3 dakika daha uzun sürüyor ve her saat içinde üç sefer mevcut.

6- Günlük alabileceğiniz Oslo Pass, pek çok müzeye ücretsiz giriş yapmanızı sağlıyor ve bütün toplu taşıma araçlarını bu kart ile kullanabiliyorsunuz. 24 saat geçerli olanı 335 Norveç Kronu. Müze gezmeye çok meraklı değilseniz ve yürümeyi seviyorsanız, bu kartı almanın size hiç bir avantajı olmayacaktır, ben her yere yürüyerek gittim, havalimanı dışında hiç bir yere ulaşmak için toplu taşıma kullanmadım.

Bir de şehir merkezinde -Central S tren istasyonunun olduğu bölge- konaklamanız oldukça önemli; çünkü taksi gerçekten çok pahalı.

(Kendime Not: En kısa zamanda bir airbnb deneyimlerimi paylaştığım bir yazı hazırlamalıyım 🙂 )

7- Avrupa ülkelerinde alıştığınız, herkesin bir yere girdiğinde diğerlerine selam vermesi, Norveç’te geçerli değil. Hatta işyerine gittiklerinde herkese “Günaydın.”, çıkarken “İyi akşamlar.” demek gibi bir alışkanlıkları da yok. Yalnızca söyleyecekleri bir şey varsa, selam veriyorlar, aksini boşu boşuna rahatsız etmek olarak yorumluyorlar.

“Konuşacakları bir şey” derken de, gerçek bir konuşmadan bahsediyorum. Politika tartışacaksanız, politik bir örgüte üye olmanız gerektiğini; hislerinizden bahsedecekseniz psikologa görünmeniz gerektiğini düşünüyorlar. İlginç bir nezaket anlayışları var.

Bunun, akşam işin içine alkol girdiğinde tamamen değişmesine de hazır olun. Bir anda dünyanın en sevgi dolu insanlarına dönüşüp,telefon numaralarını yazdıkları kağıtları önünüze koyup, Oslo seyahatinizin mükemmel geçmesini kendilerine görev edinebiliyorlar.

Şehirdeki herkes canavar gibi İngilizce konuşuyor. Eğer sohbet edecek bir ortam yakalamayı başarabiliseniz, -evet burası muhtemelen bir konser, pub veya bar olacaktır- iletişim konusunda hiç bir sıkıntı yaşamayacağınızdan emin olabilirsiniz.

oslo_sezenturker_mushaboom8IMG_8157.JPG

8-  Norveçli kızlar çok güzel diye bir ego çöküntüsü yaşamaktan endişe ediyorsanız, büyük bir zevkle bunun büyük bir palavra olduğunu söyleyebilirim. Aksine metrekare başına düşen yakışıklı ve harika giyimli adam sayısı çok yüksek olmasına rağmen, çok nadiren gerçekten güzel kadınlar gördüm.

Şimdi haksızlık etmeyeyim, gün içinde gördüğüm iki üç kadın, dönüp dönüp bakacağım kadar güzellerdi; ama sayıca çok az olduklarını garanti edebilirim.

Üstelik bronz ve dalgalı saçlı giderseniz, “farklı” olmanın cazibesiyle, bütün o yakışıklı adamların dönüp dönüp size bakmalarının, gülümsemelerinin, telefon numarası vermelerinin keyfi tarifsiz. (Tercümesi: Böyle yapın!)

9- Şehirde alnınızda “Ben turistim.” yazmış gibi gezmek istemiyorsanız, valiziniz desensiz düz renk kıyafetler -tercihen gri, siyah, nefti yeşil- ve düz taban ayakkabılarla dolu olsun.

10- “Ağustostan sonra Oslo’ya gidilmez”, “Hava sonbaharda çok soğuk oluyor”ları unutun gitsin. Ben eylül sonunda gitmiş olmama rağmen, sabahın erken saatleri ve geceleri saymazsak, üzerimde bir t-shirt ile gezdim. Yanımda daha fazla t-shirt götürmediğime, yalnızca uzun kollu ve kalın kıyafetler taşıdığıma oldukça pişman oldum. (Tercümesi: Monki‘den alışveriş yapmak için çok geçerli gerekçelerim vardı.)

Hava durumunu kontrol edin.

Norveçlilerin dediği gibi, “Det finnes ikke dårlig vær bare dårlige klær.”

Yani kötü hava diye bir şey yoktur, yalnızca yanlış kıyafetler vardır.

Keşifle kalın!

Dip ve mutlu not: Başlangıç yazımın altına yaptığınız yorumlarla aklımı başımdan aldınız, beni mutluktan öldürdünüz, evde dans ettirdiniz. Nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Sayenizde inanılmaz motive başladım. Şu anda Adana’da kebapçıya gitmeyi sırf bu yazıyı yazmak ve bitirmek için bir saat erteledim. 🙂 Çok ama çok öpüyorum hepinizi ayrı ayrı.

Oslo Hakkında 10 Şey” üzerine 10 yorum

    • Sezen dedi ki:

      Oslo manzaraları daha bol bol gelecek 🙂 Turistik Oslo ve Oslo’dan yeme içme adresleri olarak iki ayrı yazı yazmayı planlıyorum. Ama çözünürlük konusunda, template’dan kaynaklı bir şey var sanırım. Yoksa bu yazıdaki fotoların hepsi de DSLR kamerayla çekildi. Yazılım kısmından çok anlamadığım için çözünürlüğe garanti veremiyorum; ama fotoğraf sayısı konusunda garantim tam :)))

      Sevgiler

      Beğen

      • MRWWWWW dedi ki:

        Çok teşekkürleeer ❤ çözünürlük konusunda belki imgur'a falan kaydedip atabilirsin, her yazının sonuna ayrıca bir foto albümü çok tatlı olur 🙂

        Beğen

  1. Eylül Çoğal dedi ki:

    Oslo’yu baya uzun süredir merak ediyorum ve diğer yazılarını da hevesle bekliyorum Sezen’cim.
    Yalnız balık konusunda hayal kırıklığına uğradığımı söylemeliyim. Sanıyordum ki sokaklar böyle hep mis gibi balık kokacak, her köşe başından insanın karşısına ucuz balık çıkacak :)) Bira da amma pahalıymış yahu. Tüh. 🙂

    Beğen

    • Sezen dedi ki:

      En kısa zamanda devamı da gelecek Eylülcüm, hatta bu gün bir tane daha yazmayı planlıyorum 🙂 Evet ben de aynı beklentilerle gitmiştim, vücudumu her saniye somonlarla dolduracağımı düşünüyordum; ama malesef. Bira pahalı, kokteyller ucuz. Şampanya içmek için güzel sebepler diyelim 🙂

      Öpücükler

      Beğen

Yorum bırakın