Önümde bir kağıt parçası, bir elimde kahve fincanı, diğer elimde kalem, arka fonda Bonobo’dan Black Sands. Ateşim 38,5 derecelerde.

Alt alta yazıyorum, siliyorum, bir daha düzenliyorum, karalıyorum, kağıdı çevirip tekrar yazıyorum, tekrar siliyorum. Yanlış mı hesaplıyorum diye hesap makinesiyle topluyorum. Yine olmuyor. İmkansız. Yazdıklarımın üstüne kocaman bir çarpı attıktan sonra, kağıdı ve kalemi bir kenara bırakıp bir sigara yakıyorum. “Ne yapacağım ben?” diye düşünüyorum.

MBA’e başlama kararı aldığımda, her hafta 12 saatimi bu eğitime adama fikri, o kadar da korkutucu gelmemişti. Bir güne neler neler sığıyordu, birkaç saat MBA dersi neden sığmasındı ki?

Ve şimdi görüyordum ki; teori ile pratiği bir kere daha birbirine uyduramamıştım. Her gün sabah kalkıp şirkete gitmek için harcadığım zaman, şirkette çalışarak geçirdiğim zaman, MBA dersinde geçirdiğim zaman ve şehre geri dönmek için harcadığım zaman toplamı 16,5 saat ediyordu.

Duş almak, temel bakımları yapmak için 1 saat, ev işleri için 1 saat, o gün yapmam gereken ıvır zıvır işler için 1 saat, akşam yemeği için 1 saat harcasam geriye uyku için 3,5 saatim kalıyordu.

Hangi ara arkadaşlarımla görüşecektim? Blog ne zaman yazacaktım? Kitap okumak, MBA için ders çalışmak ne zamana sığabilirdi ki? Dişisel kuaför ve bakım açılımları ve spor yapmam zaten mümkün görünmüyordu. Daha da ötesi ayaklarımı uzatıp kahve içecek hiç bir zaman dilimim yoktu! Gecede 3,5 saat uykuyla kaç gün geçirebilirdim ki?

İş ve dersten ibaret bir hayat sürmek de hiç bana göre değildi. Beni depresyona sürüklerdi.

Bütün bunları alt alta sıraladığımda yüzleştiğim tek bir gerçek vardı: Önümüzdeki 1,5 sene muazzam biçimde organize olmak zorundaydım.

Ne zamandır niyetlenip, birkaç gün sonra rafa kaldırıp unuttuğum #dahaiyiben projemi düzgün biçimde hayata geçirmekten başka çarem yoktu. Yoksa ya çok paçoz olacaktım, ya evim tam anlamıyla çöplüğe dönüşecekti, ya ben sağlığımdan olacaktım, ya da hem iş hem de MBA’de çuvallayacaktım. Disiplinli, düzenli ve organize olmaktan başka bir çarem yoktu.

İlk zaman kazandırıcı çözüm annemden geldi: Saçlarıma keratin bakımı yaptırmak.

Bir ara “Brezilya fönü” her yerdeydi; bu yüzden “kalıcı saç düzleştirme” size muhtemelen tanıdık gelecektir. Brezilya fönü, daha çok kıvırcık saçları düzleştirmek ve yatıştırmak için kullanılan, kimyasal ve saçı yıpratma riski içeren bir uygulama.

Keratin ise, saça bakım yapıyor ve düz görünmesini sağlıyor. Kıvırcık saçlarda işe yaramıyor; ama saçlarınız kıvırcık değilse, gerçekten sürekli düz fön çektirmişsiniz gibi görüntüye kavuşuyorsunuz.

Saça öncelikle bir sıvı sürülüyor, biraz bekletildikten sonra, bir saç düzleştirici ile saçlarınız pressleniyor ve saçın bu sıvıyı emmesi sağlanıyor. Bu sırada, oldukça garip bir koku yayıldığı için bir maske ile kuaför koltuğunda oturmak oldukça enteresan oluyor. Sonra saç yıkanıyor.

Ben yaptıralı iki hafta oldu ve gerçekten bütün bu curcunada benim için inanılmaz bir kurtarıcı oldu. Duştan çıkıp saçımı taradıktan sonra, özensizce kurutmam yetiyor. Düz fönlenmiş gibi saçlarım oluyor. Saç şekillendirmek için hiç zaman harcamamak, “yıka ve çık” konforuna sahip olmak iki haftadır bütün bu koşturma arasındaki en büyük lükslerimden birine dönüştü.

Yoğun hayat yaşayan ve paçoz görünme lüksü olmayan kadınlara şiddetle tavsiye ederim.

Bütün bu curcuna başlamadan önceki son keyif ve enerji toplama noktam da Güneşköy oldu. Dalga seslerini dinleyip, döne döne güneşlendiğim günlerime eşlik eden harika bikinilerim ise Zaful’dandı.

Çok uzun zamandır, çıkıp da saatlerce mağaza mağaza gezip alışveriş yapmaya hiç fırsatım yok ve bu yüzden online siteleri oldukça sık kullanıyorum. Dürüst olmak gerekirse, bazıları büyük hayal kırıklığı ile sonuçlanıyor. Ya sipariş ettiğim ürünler fotoğrafta görünenden çok farklı çıkıyor; ya da sipariş ve teslimat aşamasında o kadar fazla uğraşmam veya beklemem gerekiyor ki; bir daha oradan alışveriş yapmamaya kesinlikle söz veriyorum.

Ancak bazı siteler de o kadar iyi ve o kadar uygun fiyatlara o kadar harika şeyler alıyorum ki; daha sonra mağazalara yolum düştüğünde her şey gözüme sıradan ve hak ettiğinden daha pahalı görünmeye başlıyor.

En son denediğim site de Zaful oldu. Fiyatlar o kadar uygundu ki, kalite konusunda beklentimi çok yüksek tutmamıştım. Paketim beklediğimden daha hızlı biçimde geldiğinde içinden çıkanlara inanamadım. Şimdilik sadece bikinilerini denedim. Yaz ile vedalaşmaya hazır değilseniz veya şimdiden önümüzdeki yazın hayallerini kurarak bikini alışverişi yapmak isterseniz aklınızda olsun derim.

Yukarıdaki fotoğraftaki ananaslı bikinimin her şeyine -malum bu yaz ananaslı her şey çok modaydı- aşağıdaki fotoğraftaki bikinimin ise sırt kısmına bayıldım.

Evet, benim bu aralarki harika keşiflerim bu kadar.

Sizin hayatınızı kolaylaştıran, zaman tasarrufu sağlayan, tavsiye edeceğiniz şeyler nelerdir? Peki ya nerelerden alışveriş yapmaya doyamıyorsunuz?

Paylaşarak #dahaiyi olalım!

Keyifle kalın!