Akyaka: Yatıştırıcı rüzgarlar dışavurur içimizdeki lodosu, poyrazı, günbatımlarını…

Mutfak masasının etrafında üç kız oturmuş laflıyoruz. Saat ve tüketmiş olduğumuz alkol gereği konu her zamanki gibi erkekler ve onlarla ilişkilerimiz. Bardağımdaki son yudumu aldıktan sonra aklıma geliyor, “Ben kafam daha güzel olmadan çantamı toplasam iyi olur.” diyip masadan kalkıyorum.  Mantıklı ama geç bir karar. Güneş kremimi, akşam hava serinlediğinde giymek için sweatshirtumu filan unuttuğumun farkına bir gün sonra vardığımda güleceğim kendime.

Saat 3:00’te yatağa giriyoruz. Uyumak için yalnızca bir saatimiz var. Aslında onunla en sevdiğimiz şeylerden biri, akşam yatakta yan yana yatarken laflamak. Büyükada’dan Marakeş’e pek çok şehirde kaldığımız otellerde hep iki kişilik yatakları tercih ettik, yanyana uzanırken nice kahkahalı sohbetler ettik; ama o gece hiç konuşmadan uykuya dalıyoruz. Bir saat sonra alarm çaldığında da ikimiz de kalkabilecek halde değiliz. Alarmı erteliyoruz da erteliyoruz. İkimizden biri, “Cumartesi sabah 5:30’da uçağa mı binilir, boşver uyuyalım.” dese, diğerimiz hiç itiraz etmeyecek. Yine de yaz sezonunu açma ihtimalinin fikri bile o kadar cazip ki, planladığımızdan çok geç de olsa kalkıyoruz yataktan.

Apartman kapısınından çıktığımız anda boş taksi buluyoruz, uçağı da son çağrıda elimizde kahvelerimizle hiç koşmadan yakalıyoruz. Uçakta baygın uykularımız arasında üzerimizdeki kazaklara, ayağımızdaki çoraplara bakıp bakıp “Hiç deniz tatiline gidiyormuş gibi hissetmiyorum kendimi.” diyip duruyoruz. Denize giremesek bile, donsak bile o bikinileri giyip yaz sezonunu açacağız, diye birbirimize sözler veriyoruz.

IMG_7809.JPG

Güneş doğarken Bodrum Milas havalimanına ayak basıyoruz. Bir buçuk saat kadar sonra da Akyaka’da nefis bir kahvaltı masasında oturuyoruz. Fakülteyi birlikte okuduğum, Çapa’daki evlerinde nice “ben hiç“ler oynadığım, bir sürü “ilk”imi paylaştığım arkadaşımın evindeyiz.

Kocası ve o bize göre ani, onlara göre uzun uzun planlanmış bir kararla, İstanbul’un göbeğinde Cihangir’deki hareketli hayatlarını bırakıp Akyaka’ya taşındılar. Hep Ege’ye gitmeyi konuşup, hiç gitmeyenlerin inadına…

IMG_7845.JPG

Kahvaltıdan sonra bahçede bir kahve içmeye niyetleniyoruz, kahveden vazgeçip elimizde şarap kadehleri ile kendimizi çimlerin üzerinde buluyoruz. Güneş bembeyaz tenime vururken, gülüyorum. Nedense hep otuz yaşından sonra çok sıkıcı hayatlarımız olacağını sanıyordum. Garip bir biçimde yirmilerimizdekinden çok daha heyecanlı ve keyifli.

IMG_7881.JPGIMG_7892.JPG

İlk istikametimiz Akbük Koyu oluyor. Gittiğimiz anda vuruluyoruz. İskelenin üzerindeki masalardan birine yerleşiyoruz. Denizin tam üzerindeyiz, biralarımız soğuk, patates kızartmalarımız tam anne usulü. Daha inanılmaz olan ise bikinilerimizin üzerimizde olması ve denize girebilmemiz. Daha nisanın ortasındayız! Hiç birimiz deniz sezonunu bu kadar erken açmamıştık daha önce. Koca bir günü billur gibi suya, harika manzaraya doyamadan orada geçiriyoruz. Yenilenen soğuk biralarımız sırayla “Yaz sezonunu açmaya” ve “Bu denizin onların yeni hayatının olağan bir parçası olmasına, buradaki yeni hayatlarına.” kalkıyor.

IMG_8063.JPGFullSizeRender 35.jpgIMG_8104.JPG

Akşam eve döndüğümüzde allık sürmüş gibi pembe yanaklarımız var. Güneşle ışıldıyoruz. Güneş batarken Azmak Nehri kıyısındaki Orfoz Restorant’ta kadehlerimizi tokuşturuyoruz. Şevketibostan ve cevizle hazırlanan mezeleri akkız, bol kimyonlu girit ezme ve teryağlı kuşkonmaz o kadar lezzetli ki!

Ben yine belirsizlik teorilerimi masaya yatırıyorum, hepsini uzun uzun kahkahalarla tartışıyoruz. Fasıl eşliğinde şarkılara avaz avaz eşlik etmeyi ihmal etmeden…

IMG_8209.JPG

Bir önceki gece hiç uyumadığımız için uykusuzluktan bayılmak üzere yatağa giriyoruz. Yine yatak sohbeti yapmaya hiç halimiz yok. “Papyonum ve kaslı kollarım yok diye benimle hiç ilgilenmiyorsun!” diye takılıyor yol arkadaşım, kikirdeşirken uyuyakalıyoruz.

IMG_8385.JPG

Ertesi sabah deniz kıyısında güzel bir kahvaltı ettikten sonra, ormanın içinde yürüyüşe çıkıyoruz. Orman Kampı‘nda güzel bir yamaçta kendimize bir yer belirliyoruz, havlularımızı serip uzanıyoruz. Müziklerimizi açıyoruz, denizi içimize çekiyoruz. Yeşil ile mavinin tam ortasındayız.

IMG_8374.JPGIMG_8330.JPGIMG_8349.JPG

Aylardır oldukça yoğun biçimde çalıştığım proje yüzünden, aşırı yoğun günler geçirmemin inadına, hiç bir yere acelemizin olmadığı, her şeyin keyfimize göre belirlendiği saatler geçiriyoruz. Nasıl olsa Akyaka’ya daha çok yolumuz düşecek diye, her şeyi o iki güne sığdırma telaşına kapılmıyoruz.

Ertesi gün şirkette olmam gerektiği için herkesle vedalaşarak, tek başıma havalimanına doğru yola çıkıyorum. Pazar günlerimin vazgeçilmezi olan playlist yol eşlikçim. Kırmızı burnumla İstanbul’a geri dönüyorum.

Daha nice güneşli gün ve yol hayali kurarak…

Yazın tadını çıkartarak kalın!

 

 

Akyaka: Yatıştırıcı rüzgarlar dışavurur içimizdeki lodosu, poyrazı, günbatımlarını…” üzerine 3 yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s