Bakım Maratonu: Saç cila, serumlar, microblading, ipek kirpik, vampir terapi ve günü birlik Adana

Benim oldukça yoğun iş tempoma, sürekli seyahat etme ve gezme arzusu da eşlik ettiği için, bu blogun sloganının “Hızlı değil, hazlı hayat” olmasıyla muazzam çelişen bir şekilde oldukça hızlı bir hayat yaşıyorum. Bu nedenle benim sabah uyanıp beş aşamalı cilt bakım rutini uygulamaya da, düzenli bir şekilde kuaföre gitmeye de, her gün saç şekillendirmeye de kesinlikle vaktim yok. Çoğu zaman, uyku saatlerimden bile çalıyorum hatta.

Diğer yandan, yaşlanmaya veya çökmeye de tahammülüm yok. Hatta her yıl, bir önceki seneden daha iyi görünmek şeklinde iddialı sayılabilecek bir arzum var – ki eski fotoğraflarıma baktığım zaman da bunu başardığımı görmekten gururluyum.

“Ne yardan vazgeçerim ne serden” olarak özetlenebilecek bu durumda tek yöntem daha kalıcı ve pratik çözümlere başvurmak.

Uzun bir süredir kendime pek bakmamışken, aynadaki görüntümden pek hoşnut değilken ve sevgilisinden ayrılan her kadın gibi tamamen kendime döndüğüm günler geçirirken, “Hadi kışı kapatırken kendime biraz çeki düzen vereyim.” dedim. Bu dönemde yaptırdığım ve kullandığım şeyleri soranlar için hepsini bir yazıda özetlemek için geliyor bu yazı.

(Bahsettiğim ürünlerin hepsini tek tek linklemeye üşeneceğim, bu yazıda bahsedeceğim bütün ürünleri şu listede bulabilirsiniz.)

Saçlarla başlayalım. Beni hiç dibi gelmiş görmemenizin sırrı şu: Saçlarımı kendim boyuyorum. Bunun iki sebebi var, kuaföre gidip de üç saat oturacak zamanımın olmaması. Dip boyamı sürüyor, beklediğim 45 dakika boyunca da oturup sözleşme yazıyorum. İkincisi de, saçıma sarı röfle yaptırdığım seneler boyunca saçlarımı asla uzatamamıştım, çok yıpranıyordu. Kuaförler de açıcı kullanmadan saçımın sarı renk tutmayacağını iddia ediyordu. Pekala tutuyor. Palette 12.1 ile boyuyorum.

İkinci bir sorunum da, benim saçımın kızıl pigmentli olması. Ben de boyasam, kuaföre de boyatsam, boyadan bir hafta sonra turunculaşması… Ve turuncu tonlu sarı renkler bana oksijenle saç açmış bir varoş seviye geldiği için bundan gerçekten nefret ediyorum. Tuhaf bir şekilde benim kuaförde yaptırdığım cilalardan sonra saçım daha da turunculaşıyordu ve buna senelerdir hiç bir çözüm bulamıyordum. Ta ki cila yapmaya başlayana kadar. Küllü renkte bir saç boyasından iki parmak (ben 8.1 kullanıyorum), oksidan (Schwartzkopf BlondMe kullanıyorum) ve asıl püf nokta burada fındık kadar Igora Turuncu Azaltıcı’dan (çok koyarsanız gerçekten gri oluyorsunuz) karıştırıp eşit miktarda da su ekleyip bu karışımı 10 dakika kadar saçımda bekletiyorum.

Son dönemde saçımı boyattığımı düşünenler, şahane küllü bir renk tutturduğumu söyleyenler oluyor, aslında saçımı boyatmadım, sadece cila yaptım. Turuncu tonların azalmasının yüzüme çok daha iyi bir görüntü verdiğine de içtenlikle inanıyorum.

Serumlar: Kullandığım kozmetiklerde net sonuçlar almayı seviyorum, kullandığım kremlerde -her ne kadar kullanıcı yorumları muazzam olsa da- ben hiç bir zaman o kadar net bir etki görmediğimi söylemek zorundayım. Bu yüzden ben daha çok serum sevenlerdenim. Serumlar gerçekten çok daha net sonuçlar veriyor. Bu aralar Purest’in yoğun nemlendirici serumunu ve benim için kesinlikle vazgeçilmez olan The Ordinary Niacinamide + Zinc serumu kullanıyorum. Bu Ordinary serum bence gözenekli cilde sahip olan herkesin fiyatına bakmadan mutlaka ama mutlaka kullanması gereken bir serum, geniş gözenek görüntüsünü daha iyi ortadan kaldıran ikinci bir ürün daha denemedim bu güne kadar.

Bu basit ve kolay müdahalelerimden sonra, ne zamandır aklımda olan diğer şeyleri denemeye başladım. İlk önce kaşlarıma microblading yaptırdım, ilk önce birkaç gün Büdü gibi inanılmaz koyu renk kaşlarla gezdim, sonra rengi açıldı ama çoğu da yok olup gitti. Bu tavsiye edip etmemeye karar vermeden önce, ikinci kontrol seansını da atlatıp net sonucu görmeyi bekleyeceğim. Bunu sonucuna göre ayrıca sizle paylaşırım.

İpek Kirpik: Yüzümde beklemediğim kadar etkili bir değişiklik yarattı. Gözlerimi yukarıya doğru çekip, bütün göz ifademi belirginleştirdi. Ema Beauty‘nin Nişantaşı şubesinde yaptırdım, şiddetle de tavsiye ederim, gerçekten çok memnun kaldım.

Tek üzücü yanı sadece bir ay dayanıyor olması, keşke bunun çok daha uzun süre kalıcı olabilen bir versiyonu olsaydı, diye düşünmeden edemiyorum. İpek kirpik kullandığınız süre boyunca göz makyajı yapmamanız tavsiye ediliyor, çünkü ne kadar az şey sürerseniz ipek kirpikleriniz o kadar uzun dayanıyor. Ben zaten çok göz makyajı yapabilen bir insan değilim, yataktan kalkar kalkmaz dramatik ve yoğun bakışlara sahip olduğum bu günlerde de hiç göz makyajı yapmaya ihtiyaç duymadım.

Bütün bunlardan sonra elbette hep 29 yaşında kalmak için en güvendiğim kişi olan ailemizin güzellik doktoru Gül Fennibilek‘in yolunu tutmamak olmazdı. Kendisi çok sevdiğim bir doktor, çünkü sırf yapmak için hiç bir şey yapmıyor ve doğallığın bozulacağı noktada da sizi durduruyor. Mesela ben dudak dolgusu diye her tutturduğumda, “Dudakların iyi Sezen, abartma.” diyor ve gerçekten de yapmıyor dolguyu bana. En son bir arkadaşıma eşlik ettiğim Nişantaşı’ndaki bir klinikte benim yüzüme bakan doktorun “En az beş gram dolgu yapmamız lazım sizin yüzünüze.” diye ısrara başlaması gibi tavırlardan asla hoşlanmıyorum. Son zamanlarda bütün kadınlar sizce de birbirine çok benzemeye başlamadı mı? Hepsi güzel, ama hepsi aynı yüze sahip. Ben bu kusursuz ama herkesle aynı yüze sahip olmak istemiyorum. Sadece kendi hatlarımı temelinde koruyarak güzelleşmek istiyorum. Bu yüzden doğallıktan yana olan Gül Fennibilek, İstanbul’dan kalkıp Adana’ya gitmem için başlı başına bir sebep.

Cumartesi sabah uçağa atladım, uçağım Adana’ya indiği gibi Kazım Büfe’de soluğu aldım. Hemen bir çift kaşarlı yengen, bir şekersiz muzlu süt siparişimi verdim, onları alıp Atatürk Parkı’na gittim, montumu çıkartacak kadar ısıtan ışıl ışıl güneşin tadını çıkarttım. Ardından saç kesiminde iddialı Savaş Nur Kuaför’e gittim. Hem kuyruk gibi incecik olan saçlarımın arka kısmını düz bir kesimle topladı, hem de uzun kahküller kesti bana.

Sonra kokteyllerine bayıldığım Maki’de oturup, birkaç işimi hallettikten sonra, doktorumun karşısına otudum. Ne zamandır merak ettiğim benim vampir terapi adını taktığım bakımdan yapmaya karar verdik bana. Onun yaptığı tam olarak PRP değil, içeriğine ekstradan hyaluronikasit de ekliyor. Kolunuzdan kan alınıyor, bir makineye yerleştiriliyor, kanın içindeki maddelerin ayrışması sağlanıyor, sonra içine vitaminler eklenerek yüzünüze enjekte ediliyor. Sonucu gerçekten muhteşem oldu, cildim çok daha parlak, çok daha dinç bir hal aldı.

Dönüş uçağıma binmeden önce Şadırvan’ın muhteşem dönerinden alarak son çağrıda İstanbul uçağımı yakaladığımda ben artık senenin ikinci çeyreğine kendimi hazır hissediyordum.

Bu kadar yoğun bir pakette olmasa da, bundan sonra arada sırada kendime bir takım güzelleşme ritüelleri ısmarlamaya, kendimi bu kadar uzun süre ihmal etmemeye karar verdim. Denediklerimi sizinle paylaşmaya devam ederim, sizin deneyip çok memnun kaldığınız şeyler varsa da, hadi bizle yorumlarda paylaşın.

Hep birlikte daha da ışıldayarak ve güzelleşerek, kendimizi ihmal etmeden kalalım! ❤

Reklam

Bakım Maratonu: Saç cila, serumlar, microblading, ipek kirpik, vampir terapi ve günü birlik Adana” üzerine bir yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s