Zaman hızla akıp geçerken, benim yazı yazma hızım, hayatımın temposuna bir sene daha yetişemezken, Elif Şafak’ın Aşk romanını yeniden okumaya başladığım bu günlerde, gidip de bir türlü yazamadığım Konya düştü aklıma.
Tam bir sene önce bu zamanlardı. O zamanlardaki erkek arkadaşım, iş için Amerika’ya gitmişti ve onun geri dönüş tarihi peyderpey ertelendikçe ben tahammülsüzleşiyordum. Benim ne yapacağıma çok güvenemeyen, fevri kararlarla bir maceraya atılmamdan çekinen bir kız arkadaşım, “Hadi hadi, senin hafta sonu İstanbul’da durman tehlikeli. Seyahate çıkıyoruz.” demişti. Böylece Şeb-i Arus bahanesiyle, aslında beni oyalamak için Konya yolu tutmuştuk.
Bu seyahatimin üzerinden geçen bir senede, benim hayatımdaki erkek, işim, hayallerim, dış görünüşüm ve hatta günlerimi nasıl geçirdiğim -yani büyük ölçüde hayatım- değişmiş olsa da; Mevlana Celaleddin Rumi ve Tebrizi Şems ile aralarındaki sıra dışı ilişki cazibesinden hiç bir şey kaybetmedi.
O yüzden güncelliğinden hiç bir şey kaybetmemiş bir yazı olarak karşınızda bu seyahat. Bu yazıyı The Magger için yazdım. Fark etmediyseniz, The Magger bugün yeni sitesine geçti. Çok daha dinamik, etkileşimli bir hale geldi, muhteşem oldu. Oradaki profilime de şuradan ulaşıp,yazılarımı takibe alabilirsiniz. 🙂
Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin öldüğü tarih 17 Aralık, Konya şehrinde her yıl Şeb-i Arus olarak kutlanıyor. Şeb-i Arus, “Düğün Günü” anlamına geliyor ve Rumi’nin dünya sürgününden kurtulup ilahi aşkına kavuşması olarak nitelendiriliyor. Yalnız Türkiye’den değil, dünyanın her yerinden turistler Vuslat Yıldönümü için Konya’ya akın ediyor. Peki Konya’ya gidenler nereleri mutlaka görmeli?
Konya’ya Rumi ve Şems hakkında bilgi sahibi olmadan giderseniz, muhtemelen döndüğünüzde aklınızda kalan tek şey etli ekmek veya tirit olacaktır. Çünkü Konya, yeni yapılan sıradan binaları ve tarihi yapıları geride bırakan metal tabelaları ile sokakları insanı büyülemeyen ortalama bir Anadolu şehri gibi görünüyor. Bu yüzden Konya’ya gitmeden önce, bu seyahatinizin çok daha anlamlı olması için mutlaka biraz araştırma yapmanızı şiddetle tavsiye ederim.
Mevlana Dergahı:
Konya’ya giden her turistin mutlaka uğradığı istikamet Mevlana Dergahı. Selçuklu Sarayı’nın gül bahçesi olan bu alan, Sultan Alaeddin Keykubat tarafından Mevlana’nın babasına hediye edilmiş, sonrasında da tarih boyu pek çok ekleme ve yeni türbe inşaa edilerek bugünkü halini almış.
Kubbe-i Hadra olarak anılan yeşil kubbeli türbe içlerinde en dikkat çeken yapı olmakla birlikte, türbeleri, kütüphaneleri ve müzesi ile bir çok binadan oluşan bir alan burası. Türbelerin yanı sıra, Mevlana’ya ait eşyaların ve el yazması kitapların sergilendiği bir müze de burada bulunuyor.
Sema Törenleri:
Şeb-i Arus Mevlana’yı anma törenleri 7 Aralık’ta başlayıp 17 Aralık’ta sona eriyor. Bu tarihlerde öğlen 14:00 ve akşam 20:00’de olmak üzere günde iki sema töreni düzenleniyor. Sanılanın aksine, tören yalnızca sema etmekten oluşmuyor, dört ayrı selam ritüeli var. Bütün bu ritüeller kadar, törendeki postlar gibi her bir objenin ayrı anlamları var. Gerçekten etkileyici, bu topraklarda yaşayan herkesin mutlaka ve mutlaka deneyimlemesi gereken bir tören.
Türkçe, İngilizce ve Farsça defalarca uyarı yapmalarına rağmen flaşlı çekim yapanların çokluğu ve sıkıntıdan ağlayan çocuklarını dışarıya çıkarmamakta ısrarcı aileler asabınızı bozacak olsa bile, gerçekten özellikle sema edenlerin bazılarının yere basmıyor gibi görünerek dönmesi aklı baştan alıcı. Yalnızca Şeb-i Arus’ta olduğunu sanıyordum ben gösterinin, ama onun dışında da cumartesi günleri yapılıyormuş. Yani başka zaman da Konya’ya yolunuz düşerse bunu deneyimleyebilirsiniz. Üstelik daha sessiz ve daha boş olabilir.
Karatay Medresesi ve İnce Medrese:
Bu medreseler, Selçuklu döneminin en iyi mimarileri olarak kabul ediliyorlar.
Karatay Medresesi, ortasında bir havuz bulunan ve çok güzel ışık alan mavi çinilerle dolu bir medrese. Çiniler büyük ölçüde yıpranmış olsa da, içeri süzülen ışık ile oldukça mistik bir ortam sunuyor. Bu medrese, Şelçuklu döneminde Konya’nın kültür hayatında oldukça önemli bir yer tutarak dervişlerin buluşma noktalarından biri olmuş. Ayrıca buradaki havuz, Şems’in Rumi’nin bütün el yazması kitaplarını suya atarak “ermişliğe giden kısa yolun, aşkın yolu olduğunu” ve “bunun ders alınarak öğrenilemeyeceğini” söylediği yer.
İnce Minareli Medresenin kapısında ise, sülüs yazısı ile Ayet-el Kürsi yer alıyor. Öyle bir işçilik, öyle bir emek var ki, onu incelemeden doğrudan içeri girerseniz büyük haksızlık etmiş olursunuz. Benim Konya’da en etkilendiğim şeylerden biri bu kapı oldu.
Sille:
Burası tarihte ışınlanmışsınız hissi veren, Konya’nın en güzel bölgesi. Arnavut kaldırımlı taş sokaklara, tarihi evler eşlik ediyor. Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı döneminden izler taşıyan 5.000 yıllık bu yerleşim yerinde Aya Elena Kilisesi mutlaka görmeniz gereken çok iyi korunmuş, çok güzel bir kilise.
Hich Otel:
Maneviyat dolu bu programınıza modern bir mola vermek isterseniz, şehir merkezinde yer alan Hich Otel çok keyifli bir istikamet.
Mevlana Medresesi’ne bakan avlusu, çok modern ve Konya’ya özgü takılar satan butiği, muhteşem dekorasyonu ile konaklamasanız bile bir şeyler yiyip içmek için mutlaka uğramanız gereken adreslerden.
Etli ekmek yemek için Cemo, Mevlana koleksiyonu takılar almak için de Baki Kuyumculuk da listenizde olsun!
Bu arada yazıyı yazarken, telefonuma kaydettiğim notların arasında dilediğim dilekleri buldum. Hepsinin gerçekleştiğini fark edip, çok keyifle gülümsedim.
İnanarak kalın!
Anlattığınız yerleri daha önce gezmiştim ama ayrıntıların çoğunu farkedememiştim .Resimlerle bezenmiş anlatımınız beni mutlu etti, emeğiniz için sizi kutlarım. Dost selamlar.
BeğenBeğen