Hava karanlıkken evden çıkıyorum. Elimde bir kaşık hindistancevizi yağı karıştırılmış kahve dolu fincanımla. Sabah kahvaltısı niyetine…

Mesleki olarak çok geliştirici, özel hayat açısından bakarsak oldukça yoğun bir tempoda çalışıyorum.

Sürekli partilememe ve yoğun flört gündemime alışan arkadaşlarıma endişe verecek kadar sakin günler geçiriyorum. Sıcacık bir duş alıp yağlara bulanmak ve sonra sıcak evimde takılmak, dışarıdaki planlardan daha cazip geliyor bu aralar. Dışarı çıkıyorsam da, plan mutlaka merak ettiğim bir mekanı veya ufuk açıcı bir etkinliği içersin istiyorum.

O yüzden kendi ortalamama kıyasla evcil günler geçirsem de, sürekli aynı yerlere gitmek yerine deneyimlere kendimi bıraktığım için bu aralar bol bol keşfim oldu. Notlarım karşınızda.

1- Yalova Restorant:

Zorlu’nun içindeki Eataly’e pop-up açana kadar hiç duymadığım bir restorandı Yalova Restoran. Meğerse sıkı müdavimleri varmış, Çanakkale’deki yerine gitmek için İstanbul’dan yol tepenler…

Eataly’nin raflarının arasından geçmenin zaten her zaman oldukça iştah açıcı bir güzergah olduğuna hiç şüphe yok. Yalova Restorant da bu alana oldukça geleneksel karolar düzenleyerek mekanın geri kalanından farklı bir ortam yaratmış. Yine de bir AVM’nin içinde olduğunuzu tamamen unutturamıyor, dolayısıyla rakı kadehlerini tokuşturmak butik bir balıkçıdaki kadar keyifli değil.

Mezelere gelirsek lakerda ve balık tarama çok lezzetliydi. Ara sıcaklardan limonlu ahtapot benim favorim oldu çok güzel bir sosu vardı.

Bir de kabak tatlısı, uzun zamandır dışarıda yediğim şeker oranı ve yumuşaklığı en iyi ayarlanmış olandı.

 

İstanbul’da çok vasat, çok sıradan mezeler sunan balıkçı güruhundan sonra, gittiğinizde kesinlikle özlediğiniz ve aradığınız lezzette şeyler yiyeceğinizden emin olabilirsiniz.

Diğer yandan, Ege tarafında çok fazla zaman geçiren ve çok fazla balıkçıda yemek yiyen biriyseniz, “Evet güzeldi; ama biraz abartmıyor mu insanlar?” diye düşünmeniz olası.  Ege standartlarını, Urla’daki balıkçıların akıllara zarar mezelerini unutup, İstanbul standartlarını göz önünde bulundurarak yolunuzu düşürün, deniz ürünlerine doyun!

2- Primitif Sokak Yemekleri

Daha önce Lokanta Armut ile ezberlerimizi bozan Burak Zafer, bu sefer de ardı ardına açılan yeni mekanlar ile hip bir semte dönüşen Bomonti’deki yeni mekanı ile karşımızda.

Tek sayfalık menüsü oldukça sade. Birkaç çeşit burger, hot dog ve atıştırmalıklar sunuyor. Alkol servisi yok. Bu haliyle her semtte bol bol bulunan ayak üstü atıştırma mekanlarına benzese de, sunduğu lezzet ile onlardan ayrılıyor. Her bir yiyeceğin içinde, müthiş lezzet katan soslar var. Gizli kahramanlar.

Cheeseburger’ına ben bayıldım. Ekmeğinden, etine, içindeki sosa, porsiyon büyüklüğüne kadar her bir parçası müthişti. Ellerimden soslar aşağı aka aka mutlulukla yedim. Şiddetle tavsiye ederim.

3- no artificial bullsh.t

Bomonti’ye gitmişken kendinize bir güzellik yapmak için yolunuzu düşürmeniz gereken çok sempatik bir butik nab. 

Doğal yağlar ve doğal yağlardan yapılmış sabunlar ve kozmetikler satıyorlar. Özellikle sabunlarının hem görüntüsüne hem de kokularına vuruldum ben. Kakaolu ve kayısılı sabunum, bana vücut jellerini tarihte bıraktıracak kadar güzel kokuyor ve duştan çıktıktan sonra cildimde çok güzel nemli bir his bırakıyor.

Çok zevkli bir yılbaşı hediyesi de olabilir buradaki ürünler, aklınızda bulunsun.

4- Westend: 

Şehrin biraz dışında büyük bir eve taşınarak, hayatlarında yepyeni bir başlangıç yapmak isteyen bir çift. Koca dik memelerin ilahı bir estetisyen. Evine “saray yavrusu” demekte ısrarcı, komşularının kim olduğunu vurgulayan, işini ısrarla öven, evinin her köşesini instagram’da paylaşarak hava atan, sahip olduklarıyla var olan bir adam. Karısı ise zengin bir aileden gelen, ama manevi olarak hayatında büyük boşluklar taşıyan bir opera sanatçısı. Bu ikilinin hayatlarında huzurlu bir hayata başlamak için taşındıkları yeni eve, yan komşularının ergen kızlarının ve Sınır Tanımayan Doktorlar’ın üyesi olan eski arkadaşlarının da konaklamaya gelmesiyle işler bir anda değişiyor.

Doyumsuzluğa, ilişkilerin ne kadar hızlı tüketildiğine, bencilliğe, sosyal medya üzerinden var olmaya -yani günümüzün sosyolojik meselelerine- çok esprili dille yaklaşan bir oyun. Özellikle Mert Fırat’ın performansı müthiş.

Bu oyun vesilesiyle uzun süredir merak ettiğim Das Das‘ı da keşfetmiş oldum. Bir alışveriş merkezinin içinde olabilecek en güzel kompleks olmuş. Leziz kokteyllerini içerek oyunun başlamasını bekleyen kalabalık da, içeri mis kokulu bir filtre kahve ile girebilme lüksü de çok cazip.

Bu sezon oldukça çok tiyatro oyunu izlemiş biri olarak, en beğendiğimin bu olduğunu söyleyebilirim. Eskiden CV’lere hobiler arasına “tiyatroya gitmek” yazmak modaydı, şimdi de yeni yıl karaları arasında popüler bir aktivite tiyatro. Bu oyundan başlamanızı tavsiye ederim.

Keyifle ve keşifle kalın!