Deniz kıyısını, bronz teni, az giyinmeyi, sıcak havayı seven bir insan olarak, kendimi bildim bileli kış ayları ile yıldızım pek barışmamıştır. Yazın deli fişek gibi oradan oraya savrulan ben, kış geldiğinde hep miskinleşirdim. Giyinmeye üşenir, dışarı pek çıkmaz, kendimi yorgun hissederdim. Daha çok evcil projeler üretir, eşyalarımdan azalmaya, yeni bir beslenme biçimi denemeye filan kafayı takardım.
Geçmiş bir zaman kipi kullanıyorum farkındaysanız, sebebini bilmediğim ama sonuçlarından çok memnun olduğum üzere bu kış içim kıpır kıpır. “Nasıl başlarsa öyle gider.” deyişini doğruluyor olabilirim bir kere daha. Yeni yıla sevdiğim bir ekiple çok eğlenerek başladıktan sonra, yeni yılın ilk günlerini de Büyükada’da geçirdim malum. Ya da nisan ayı için elimde bir Güney Amerika bileti ve fantastik geçeceğinden emin olduğum bir tatil planı olmasının bana verdiği müthiş motivasyonun bir sonucu bu.

Haftanın ilk birkaç günü, gerekiyorsa bir günde on iki saati bulan bir çalışma temposuyla haftanın tozunu attırıp, ortaya çıkabilecek acil gündemleri iki ayağımı bir pabuca sokmadan karşılayabilecek kadar zaman yaratmanın konforu sayesinde de olabilir. Pazartesi günlerini, hiç bir sosyal plan almadığım, sabahtan geceye kadar işe ayırdığım bir gün olarak planlıyorum artık. Feda edilen pazartesi, haftanın geri kalanı için “her şey kontrolüm altında” huzuru verdiği için, gönüllüyüm de bu konuda.
Yeni yılın ilk ayına Büyükada’nın yanı sıra, bir hafta sonu kaçamağı daha sığdı. Çok uzun zamandır aklımızdaydı böyle birkaç gün geçirmek; ama beğendiğimiz hiç bir yerin, bize uyan tarihlerde boş olmamasının faturası olarak sürekli ertelenen bir plandı. Uzaktan çalışmanın getirdiği esneklik ile hala devam eden Covid’in haftasonu yurtdışı gezginlerini yakın rotalara itmesinin birlikte bir sonucu olduğunu düşünüyorum, İstanbul’a yakın kaçamak adresleri hiç olmadığı kadar popüler. Haftalar öncesinden karar verip rezervasyon yaptırmadığınız sürece yer bulmanız oldukça güç.

Biz sonunda inat ettik ve Nefes Mekan’daki yerimizi ayırtıp, cuma gecesi yola çıktık. Düşündüğümden de çok daha kısa bir sürede (iki saat) ve kolayca Nefes Mekan’a vardık. Kırklareli’nin Vize ilçesinde bulunan Tekirdağ’ın oldukça keyifli bir hikayesi var. Ramazan ve Esin Kurnaz çifti, buraya öncelikle kendileri yerleşiyor, kendilerine bir ev yapıyorlar ve burada yaşamaya başlıyorlar. Sonra Ramazan Bey, Esin Hanım’ı aklındaki fikre ikna ediyor ve aynı arazinin üzerine on tane ahşap minik ev kondurup misafirlerlerini ağırlamaya başlıyorlar.

Ahşap evler yan yana dizilmiş olsa da, arazinin eğiminin bir avantajı olarak, asla yan komşunuzla iç içe hissetmiyorsunuz kendinizi. Her birinin önünde minik bir balkonu var, içeride de asıl kullanım alanı olan yatağın bulunduğu kısım haricinde, çıkıp takılması çok keyifli bir asma katı.
Evlerin tam önündeki alanda, sabah akşam kesintisiz olarak, ateşler yanıyor. Etrafındaki minderli sandalyelerde oturduğunuzda, karşınızda gördüğünüz tek şey yeşil bir alan: Istranca Ormanları.

Biz giderken yanımızda iş bilgisayarlarımızı götürmüş, civarda yürüyüşler yapmayı planlamıştık; ama Nefes Mekan gerçekten o şehir ruh halini alıp götüren, insanı yavaşlamaya iten bir havaya sahip. Her sabah kahvaltımızı ettikten sonra, bütün günümüzü ateş başındaki minderlere uzanıp, şarabımızı yudumlayarak sohbet ederek geçirdik. İş bilgisayarlarımızı hiç açmadık ve hiç yürüyüşe çıkmadık.
Cumartesi günü boyunca, konforlu bir kucakta yatarak ve tepedeki güneş ve yanımdaki ateşin sıcaklığıyla ısınarak, yemyeşil manzarayı izlemek bana o kadar güzel geldi ki.
Nefes Mekan’da bizi en çok şaşırtan şeylerden biri de, yemeklerin güzelliğiydi. Çok yakında başka bir alternatif olmadığı için çok sıradan yemekler servis edilse de, bayıla bayıla yiyecekken, yediğimiz her şeyin gerçekten çok lezzetli olması bizim için haftasonunun en büyük bonusu oldu.

Haftasonları tek gece kalmalık gidemiyorsunuz, en az iki gece konaklamanız gerekiyor. İki gece için bir ahşap evin ücreti 3.000TL, fiyata kahvaltı dahil. Yemekler ve içtikleriniz ekstra. Şöyle bir uzaklaşayım, yavaşlayayım, dinlenip kendime geleyim ve bunu zevkli bir ortamda yapayım diyorsanız, Nefes Mekan tam size göre. Ateş başı keyfi yapabilmek için aşırı soğuk olmayan havaları tercih etmeniz isabetli olur, sahiplerine göreyse en en güzel ay nisan.
Bütün bu yavaşlığın aksine, gerçekten hızlı günler geçirmek isteyenler için de iki tavsiyem var: Bunlardan biri daha önce de bahsettiğim Esnaf. Maslak’taki bu modern meyhane, çay bardağında servis edilen ve asla boş kalmayan rakısı, lezzetli mezeleri ve özellikle Squid Game’in şarkısıyla İbrahim Tatlıses’in Kop Gel Günahları’ndanını mixlemesiyle son zamanlarda gerçekten sevdiğim mekanlardan biri. Bu sefer hafta içi perşembe günü gittik ve bir daha gidecek olursam da tercihim kesinlikle hafta içinden yana olur. Masa sayısı çok daha az ve dolayısıyla dans edecek daha çok alan var, o yüzden çok daha keyifli.

Arnavutköy’deki otuzyedi de merak ettiğim mekanlardan biriydi. Onu da bu cumartesi çok eğlenceli bir ekip olarak deneyimledik. Bir kere iç dekorasyonu çok çok güzel, bana biraz Soho House’u anımsatan bir tarzda dev kristal avizeleri, gösterişli tabloları, altın varaklı aynaları var. Geceye öncelikle bar katında bu gösterişli kısımda başlıyorsunuz -“üst kat”-; sonra alt katta canlı Türkçe pop başlıyor. Bizim gittiğimiz gece Okan Albayrak sahnedeydi ve bizi gerçekten eğlendirdi. Alt kattaki eğlence bittikten sonra, üst katta DJ eşliğinde danslar devam ediyor. Tek eleştirebileceğim şey: şişe operasyonu. Zira alt katta takılmak için şişe açtırmanız gerekiyor. Bu yüzden üst katta şişe açtırıp başladığınızda, o şişenin önce alt kata, sonra tekrar üst kata taşınması operasyonu biraz yorucu.

Keyifle, keşifle, karın tadını çıkartarak kalın!
“Doğada bir hafta sonu için Nefes Mekan, şehirde bir haftasonu için Esnaf ve Otuzyedi.” üzerine 2 yorum