Hoşçakal 2022, hoşçakal kış, hoşçakal İstanbul, hoşçakalın hepiniz!

Sizin de hayatınızda mistik sayılabilecek tekrar edip duran döngüler var mı bilmiyorum; ama benim gerçekten var.

Tek sayıyla biten yıllar benim hep yeni bir şeylere başladığım, hayatımda köklü sayılabilecek değişiklikler yaptığım, bunları yerli yerine oturtabilmek için çaba harcadığım, çok çalıştığım yıllar olmuştur. Ben özellikle planlamasam da bütün iş ve pozisyon değişikliklerim tek sayıyla biten yıllarda olmuştur örneğin.

Çift sayı ile biten yıllar ise, bir önceki yıl yaptıklarımın tıkır tıkır işleyişinin keyfini sürdüğüm, sürümcemede kalan işlerimin hallolduğu, daha şanslı olduğum, daha çok gezip tozduğum, eğlendiğim, bir önceki yıl verdiğim emeklerimin meyvelerini topladığım yıllar olmuştur. Bu dönemlerde sahip olduğum ve yaydığım enerjinin etkisiyle muhtemelen, hayatımda gerçekten uzun bir süre yeri olan ve benim için anlamlı aşklarımla da hep çift sayı ile biten yıllarda tanıştım şimdiye kadar.

Bu çok geçmiş yıllardan beri tekrar eden döngünün içinde yakın bir geçmişe baktığımda; 2021 yılı avukatlığın yanı sıra benim için çok yeni olan bir kurumsal yönetişim müdürlüğü görevini üstlendiğim, dolayısıyla inanılmaz çok çalıştığım, kendime oldukça az zaman ayırdığım, seyahat rotamı her seferinde, dinlenmeye çok ihtiyaç duyduğum için sığnağım Teos’a çevirdiğim, yatırımlar yaptığım ve evde çok vakit geçirdiğim bir seneydi örneğin. Daha yavaş, daha evcil, daha öngörülebilir günlerle doluydu.

2022’nin bundan farklı olacağını, daha bu yıl başlamadan biliyordum. Nitekim yaptığımız yeni yıl partisinde, neredeyse kendimizi havaya uçurmaktan yalnızca şans eseri kurtulduğumuzda da, “Nasıl başlarsa öyle gider doğruysa, bu sene çok aksiyon dolu olacak.” demiştik.

Yeni yılın ilk gününü Büyükada’da tek başıma bu sene neler yapmak istediğimi planlayarak geçirmiş ve 2022 başlarken tek bir karar almıştım: Kendimi şımartmak! Bu tuhaf istikametlere seyahatler de olabilir, ne gereği var denilecek müsriflikte lüks bir otelde kalmak da, masaj yaptırmak da, gündüz uykusu uyumak da… O günlerde canım neyi çekiyorsa…

Hemen ardından Eskişehir ve Nefes Mekan kaçamakları yaptım ve Nisan’da asıl bombayı patlatarak, Covid’in de etkisiyle seyahatsiz geçen dönemlerin hepsinin acısını çıkartırcasına Panama üzerinden Guatemala‘ya gittim. Hayatımdaki bir sürü ilki bir arada barındıran, yanardağda pişen pizza yemekten, aşırı lüks bir göl üzeri bungalovda konaklamaya, Maya tapınaklarından, helikoptere binmeye, havalimanında silent disco yapmaktan, adak olarak yüksek dereceli alkol götürülen bir Tanrı ziyaretinden, Selina zincirleri ile tanışmama, Antigua’da saatlerce varlığı meçhul rivayet şeklinde ortalıkta dolaşan after party’i bulmak için kilometrelerce yol yürümeye kadar…

Mayıs ayında Türkiye’ye ayak bastığım gibi festival sezonunu açtık. Fethiye’de Isle of Escape ile başlayan maceramız, daha sonra İstanbul’da çeşitli festivallerle, Karadağ’da Sea Dance Festival ve son olarak da Bonjuk Bay’de Utopia ile devam etti. Çok dans ettik, çok eğlendik.

Bu sırada tamamen absürd bir biçimde tanıştığım yakışıklı İngilizimle, ikimizin de uzun zamandır bu flört dünyasında arayıp bulamadığımız bazı şeyleri birbirimizde bulduk. Benim yerleşik olduğum İstanbul ve onun yerleşik olduğu Lizbon‘da geçirdiğimiz günlerin yanı sıra, Fethiye’ye, Shambala’ya, Kaş’a, Bonjuk Bay‘e, Venedik‘e gittik. Her ay birkaç haftayı 7/24 birlikte geçirerek, altı aylık süreye, uzun yıllar sürmüş önceki pek çok ilişkimden bile daha çok deneyim, paylaşım ve seyahat sığdırdık.

Bütün bunların arasında fırsat buldukça Teos’a kaçtım, ailece Ege köyleri turu yaptık, Alaçatı’ya kısa da olsa yolumu düşürdüm, yazın sonuna bir Yunan Adası kaçamağı sıkıştırdım, bir günlük de olsa Cenevre’deki arkadaşıma uğradım ve Lyon Havalimanı‘nda manasız bir gün geçirdim, festival için gitmişken Karadağ’ı da boydan boya turlayıp, Kotor, Tivat, Budva ve Nikki Beach‘i deneyimledim.

Ailemle, arkadaşlarımla, sevgilimle senelerce anacağımız bir sürü yeni an, atılmış pek çok kahkaha böylece hafızamdaki mutlu anlar arasına ekledi. 2022 bütün bu güzel anlarıyla hayatımdaki şimdiye kadarki en keyifli, en nitelikli, en iyi yıllardan biri oldu.

Çok gezip tozmak ve partilemek, hep burun kıvırılan, sorumlulukların ihmaline sebep verilen bir şey gibi algılansa da aslında tam tersi geçerli. Bütün bu parti ve seyahatler evde televizyon izlemekten, çocuklara ödevlerine yardım etmekten, kocam ne yiyecek diye düşünmekten çok daha besleyici ve format atıcı olduğu için, bütün bunlardan aldığım enerjiyle hep işe daha iyi, daha sabırlı, daha yapıcı döndüm. Muazzam çok iş çıkardım.

Benim özel hayatım bu kadar dolu dolu geçerken, maalesef bir yandan da ülkemizde içimizi sızlatan, kanımızı donduran, kalbimizi kıran, zorla canlı tutmaya çalıştığımız umutları kıran o kadar çok şey oldu ki! Bu kadar seyahat ve eğlence sığdırdığım bir senenin sonunda, ayaklarım yere basmayacak kadar mutlu olmam gerekirken, benim özel hayatımdan değil ülkemizden kaynaklanan pek çok konu sebebiyle o kadar ağırlık var ki içimde. Kırgınım biraz, umutlarımızı her geçen gün biraz daha azaltan herkese…

Geçmişte harcadığım kan, ter, göz yaşları ile tamamladığım işler ve eğitimlerin sonucunda ve ailemin bana sunduğu imkanların da desteğiyle bu ülkede her şeye rağmen, hala bunları yapabilecek ekonomik duruma sahip olduğum için şanslı kesimden olduğumu biliyorum. Diğer yandan gittiğim her yere bilgisayarımı yanımda taşırken, her hafta kesintisiz olarak haftasonları da çalışırken, haftalık çalışma saatim 70 saatlere vururken ve uğraştığım her iş “kriz” ve “acil”ken, bütün bu gezmelerimin tamamında mutlaka gelen bir telefonla bir kenara çekilip bilgisayarımı açıyorken, yaptığım şeyleri maaşımla değil, vakti zamanında yaptığım akıllı yatırımlarla ve ailemin bana sağladığı bazı imkanlarla yapıyor olduğum gibi bir gerçeği de önüme koyduğumda, “Ne için bu kadar yıpranıyorum? Yıpranmamın ve benim verdiklerimin karşılığını alıyor muyum?” sorusunu kendime sormaya başladım.

Son dönemlerde kendimi biraz yorgun hissediyorum.

Çok yakın bir arkadaşıma yazdığım gibi: Arada bir durmak, uzaklaşmak iyidir. Aç değilim, açıkta değilim, her şey bok gibi giderse sığınabileceğim kapılar var. O yüzden şimdi tam burada bir durup, “Ben hayatımda ne istiyorum?” diye sormalıyım.

Daha önce planladığım rotada tam gaz gidiyorum üç yıldır, araba biraz eskidi ve yıprandı aradan geçen sürede. Aynı hızla aynı istikamete gidersem benzini finanse edebilecek miyim, araba bozulup beni yolda bırakacak mı, ben hala aynı istikamete gitmek istiyor muyum? Bir mola verip bunları bir düşünmem lazım.

Bu kontrolleri yaptıktan sonra, yalnızca dinlenmiş olarak ve hiç bir şeyi değiştirmeden daha zinde biçimde geri dönüp aynı rotada yola koyulabilirim. Kontroller sonucunda fark etmediğim hasarlar tespit edersem veya artık yeni bir rota belirlemenin zamanının geldiğine karar verirsem o zaman yeni bir hikaye zaten.

Çok sevdiğim başka bir arkadaşımın muhteşem bir metaforu var: Sen sörf yapmaya dalgalı denize çıktın, çok heyecanlıydın, çabalamaya, dalgalarla savaşmaya hazırdın, ama sana sörf tahtası yerine bir kayık verdiler. Eğlenmiyorsun, kayığı batırmamak için dalgaların arasında ha bire mücadele ediyorsun. Yosunlar saçlarına yapışıyor, kayık su alıyor, yılmadan yosunları atıyor, suyu boşaltıyor kürek çekiyorsun. Durabilirsin, gerekiyorsa kayık batabilir. Sen yüzme biliyorsun, çıkarsın kıyıya. Gerekiyorsa, yorulduysan, yeter diyorsan dur. Ama kimse de sana kayığa benzin döküp yak demiyor.

Bu şu anda hem iş hayatım hem de aşk hayatım için geçerli bir metafor. O yüzden kayıkları yakacak kadar delirmeden gidiyorum ben.

Hangi konularda durma zamanım gelmiş diye kendimi yoklamaya. Uzaklara… Yaza… Tamamen kendimi ona teslim mi etmeliyim, yoksa iyice birbirimize kapılıp gitmeden sınırlarımı mı korumalıyım bir türlü emin olamadığım, ama kesinlikle yanımda olmasına bayıldığım ve arzuladığım erkeğimle birlikte….

Gelecek vizyonuna güvendiğim işlerin, gelecekte o vizyona ulaşacağına ve o anın bana müthiş getirileri olacağı ihtimaline güvenerek, bugün bütün gün toplantı adı altında geyik yapanların benden çok daha büyük pastayı yiyip durmasına göz yumarak küreklere asılmama devam etmeme değip değmeyeceğine ilişkin soru işaretlerimle…

Hiç bir şey bilmiyorum. Her şeye bakacağım. Her şeyi defalarca yıkıp tekrar inşa edebilecek kadar genç ve enerji dolu olmaya şükrederek… Yepyeni maceralar yaşayarak…

Uzunca sayılabilecek bir süre buralarda olmayacağım ve yeni bir yazı gelmeyecek, ama bir motivasyona veya ilhama ihtiyaç duyduğunuz her an burada imdadınıza koşacak bir sürü yazı var. En sevdiğiniz hayat ve aşk yazıları bu başlık altında toplanmış durumda. Yeni yılda gezmeyi hayal edeceğiniz rotalara ilham verebilecek yazılar ise bu başlık altında…

Unutmayın, şu hayatta en çok kendinize borçlusunuz, güzel bir hayat yaşamak için gereken her şeyi yapmak konusunda. Hepinize şimdiden şahane bir yeni yıl dilerim!

Deneyimlemekten ve dibine kadar yaşamaktan vazgeçmeden kalın!

Reklam

Hoşçakal 2022, hoşçakal kış, hoşçakal İstanbul, hoşçakalın hepiniz!” üzerine bir yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s