Yine eylül ayına geldiğimize inanamıyorum.
Benim için kış mevsimi uzadıkça uzayan asla sonu gelmeyen bir dönemken, yaz her sene göz açıp kapayıncaya kadar şimşek hızında geçip bitiyor. Sonra yine şeftaliyi, bronz bacaklarımı, after sun kokusunu, yalnız bir elbise giyip evden çıkabildiğim ayları özlemeye başlıyorum. Gün geç bittiği için ne kadar uzun saatler çalışmış olursam olayım, daha eğlenmek için çok zamanımız var hissini…
Gerçi bu yaz, çok güzel bir yaz oldu. Sanırım hayatımda en çok deniz kenarında olduğum yazı geride bırakıyorum.

Bu sene, mayıs ayındaki tam kapanma ile birlikte merkezimi İstanbul yerine Teos’a taşıdım. Benden başka kimsenin ayak basmadığı teras katında, önümde muhteşem deniz manzarası varken, arada annem aşağıdan leziz yemekler yollarken “daha iyi bir çalışma ortamı olamayacağına” karar verdim. Anne yemekleri dediysem lütfen hafife almayın, annem gerçekten bizim evde çıtayı o kadar yükseltiyor ki, Türkiye’deki en iyi sofra bizim evde diyecek kadar iddialıyım. Mesela:

Her fırsatta deniz kıyısına indim, bol bol yüzdüm, bol bol okudum. Birlikte vakit geçirmekten çok keyif aldığım yeni arkadaşlar edindim.
Teos’ta olmaya o kadar alıştım ki, İstanbul’a yalnızca uzaktan yapılamayacak işleri halletmek için gelmeye, bir kaç günden fazla kalınca yerimi evimi yadırgamaya başladım. Sonra İstanbul günleri de renklenmeye başladı, dışarı çıktık, dans ettik, yeni restoranlar denedik, havuz başı partileri yaptık, evde geçen her günün acısını çıkarttık. Şerefelerle, kahkahalarla, harika kafalarla… Kalp atışlarımı yüksek tutan güzel adamlara ve kahkahalarımı büyüten süpersonik arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. İkisi açısından da bereketli bir yaz oldu.
Her yaz mutlaka yolumu düşürdüğüm Kaş ve Akyaka‘ya yine gittim. Tuhaftır, bu sene Alaçatı’ya hiç gitmedim, eksikliğini de pek hissetmedim.
Ve şimdi çok uzun zamandan sonra, pasaportum çantamda yollara düşüyorum. İstikamet San Francisco! Beni uzun zamandır takip eden herkesin aklına San Francisco dediğimde, aşk peşinde yaptığım seyahat geliyor biliyorum; fakat bu sefer konumuz aşk değil, çok özlediğim erkek kardeşimin yanına gidiyorum. Uzun zamandır ülkeden dışarı parmak ucumu uzatmadıktan sonra -ki en azından her yaz birkaç kere Yunan Adaları’na ayak basardım, Covid onu da yedi – upuzun bir uçuşla oldukça uzak bir istikamete yol alıyorum.
Gitmeden de size bir not defterim yazısı bırakıyorum.
Picnic & Gathering – Hilton Bosphorus
Hilton Bosphorus’un bahçesinde yapıldığı için bir takım ön yargılarımız vardı bu etkinliğe karşı – sonuçta otel ve otel kitlesi ile bağlantılı bir şeyin içinde olma fikrini cazip bulmuyorduk. Bir kenarda birileri açık büfeden yemek yerken veya oturmuş kahve içerken, onlarla kesiştiğimiz bir alanda elektronik müzik dinleyip dans mı edecektik?
Kesinlikle öyle değilmiş; otel ile hiç bir bağlantısı olmayan, hatta oteli pek görmediğiniz bir bahçede yapılıyor bu etkinlik. Etkinlik alanına girmek için otele dahi girmiyorsunuz.
Gündüz saatlerinde, çim alanda şezlonglar ve minderler üzerinde oturup, sohbet edebileceğiniz seviyede çalan müzik eşliğinde havalı bir piknik yapıyorsunuz. Çadır kamp konseptinin lüksü nasıl glamping ise, bu da bir nevi glampicnic. Yiyecek ve içecek açısından oldukça tatmin edici bir yelpaze sunuyor etkinlik alanı.
Geceye doğru ise, DJ setinin önünde toplanılıyor ve açık hava bir club konseptine dönüyor ortam. Bizim gittiğimiz gece Murathan Özbek ve Can Balta çalıyordu. Gerçekten hiç durmadan dans ettirdiler bizi.
Evimizden yürüyerek geldiğimiz bir ortamda, şehirden bu kadar farklı bir ortam bulmaya bayıldık. Katılımcı kitlesi de çok kaliteli, çok keyifli bir kitleydi. “Kurtarılmış bölge ve kurtarılmış etkinlik” diye düşündük. Çok daha keşfedilmeden, havalar da şahane giderken, takip edip katılmanızı şiddetle tavsiye ederim. Yaklaşan etkinlikleri şuradan takip edebilirsiniz.
Tembel Kızın Mutfağından Sağlıklı ve Leziz Tarifler

Semizotlu, şeftali salatasını kesinlikle denemelisiniz. Özellikle henüz yumuşamamış, daha sert şeftali ve cevizle muhteşem lezzetli oluyor. Bolca limon eklemeyi de unutmayın, muazzam bir tatlı, ekşi dengesi yakalayan, tam yaza yakışır ferah bir salata.

İkinci tarif ise Jamie Oliver’dan. İnce bulguru suda bekleterek şişiriyor, yeşil mercimekleri haşlıyorsunuz. Mercimekleri haşlarken, içine koku vermesi için defne yaprağı atıyorsunuz. Sonra bol yeşillik (ben taze soğan, maydonoz ve dereotu koydum) ve domates ile tahıllarınızı karıştırıyorsunuz. Zeytinyağı ve limon sosunuza bolca sumak eklemeyi unutmayın, bu tarifi zirveye çıkartan detay bu.

Bir Nefes Gibi – Ferzan Özpetek
Ferzan Özpetek ne film çekse izler, ne kitap yazsa okurum ben, o kadar seviyorum.
Bir Nefes Gibi de, bir güne keyifle eşlik edecek, adı gibi bir nefeste okunan bir kitap. Bir kadının başka bir kadına Kaş’ta yazdığı mektupla açılıyor kitap, yavaş yavaş aralarındaki ilişkiyi bize anlatıyor. Ferzan Özpetek’in çoğu kitabında olduğu gibi iki farklı perspektif ve formda alıyoruz hikayeyi. Bir yandan o anda yaşananlar, bir yandan geçmişte yazılmış mektuplar bize hikayeyi iki kadının açısından da deneyimleme şansı veriyor. Her Ferzan Özpetek kitabında ve filminde olduğu gibi şiirsel cümlelerden bolca içeriyor. Benim en sevdiklerim:
- Kimi aşklara bir ömür yetmez, kimisi bir gecede tükenir. Birinin diğerinden daha iyi olduğunu söylemiyorum ama acı çekmek istemiyorsan miladın ne zaman dolduğunu bilmen gerekir.
- Eğer seviyorsan her şeye hazırlıklı olmalısın. Fırtınaya ve yıldırıma. Yağmura ve kuraklığa. O duygunun seni nasıl tüketeceğini, nerelere sürükleyeceğini tahmin edemezsin. Ve öyle bir an gelir ki mutlulukla umutsuzluğu birbirinden ayırt bile edemezsin çünkü aşkta biri diğerinin sebebidir.
- Aslında aşkın da kusursuz bir suçtan pek farkı yok: Seni öldürebileceği gibi bazen daha güçlü de kılabiliyor ve her durumda aklına gelebilecek her türlü çılgınlığı yapman için harika bir mazeret sunuyor.
- Aşk asil ve saf bir duygu olabilir, tutkuyu doya doya yaşamak içinse ruhunu kirletmen gerekir. Boğazına kadar çamura batmalı, günahın zevkini tatmalı, yasakları delmeye cesaret etmelisin.
Aşkla ve keşifle kalın!