Yazın Bittiğini Kabul Etmeyenler İçin İstanbul’dan Tatil Hissi Veren İki Adres: Bikini Beach & Noya Beach

Virüs kapma korkusuyla evlere kapandığımız ve sonra nispeten daha korkak takıldığımız yazlardan sonra, bu yaz benim açımdan uzun zamandır özlediğim, bir orada bir burada olduğum, evde boşaltılmamış valizler birikirken yenilerini toplayıp yollara düştüğüm dolu dolu bir yaz oldu. Nisan ayında gittiğim Guatemala ve Panama sayesinde oldukça erken bir tarihte – daha bizim buralarda hava oldukça serin seyrederken – oldukça sıcak havalarda günler geçirdim, hatta bu sezon ilk bikinimi nisanın ilk haftasında orada Flores’te kaldığımız olağanüstü güzel bir lüks otelin havuzunda giydim. Bizim ekiple festivallerin yolunu tutmaya mayıs ayında Göcek‘teki Isle of Escape ile başladık. Her ay en az bir kere Teos‘un yolunu tuttum, hatta bunu Alaçatı kaçamaklarıyla veya ailece Ege köyleri turlarıyla taçlandırdığım oldu. Benden daha göçebe bir ruha sahip erkeğimle, kaldığımız her yeri evimiz benimseyerek, Fethiye, Kabak, Kaş turu yaptık. Henüz yazmaya fırsat bulamadığım Karadağ turu ile resmi olarak yaz aylarını sonlandırdım.

Yine de yaza doymadım, doyamadım. Eylül ve hatta ekim ayını da yaza dahil saymaya niyetliyim ve özellikle biri beni çok heyecanlandıran yollarına düşeceğim birkaç istikametim daha var.

Benim gibi, yazı sonuna kadar yaşamaya ve bitirmemeye baş koyanlardansanız, hazır bu hafta sonu da İstanbul’da hava şıkır şıkır güneşli görünüyorken, İstanbul’da yaz tatili havası yaşayabileceğiniz iki tavsiye ile karşınızdayım.

Bikini Beach:

Paylaşımları gizli bir instagram hesabı ve hakkında hiçbir bilgi vermeyen bir web sitesiyle gizem yaratan Bikini Beach, Bebeköy’de Mac’in hemen yan tarafında yer alan bir havuz. Aslında ne taşıma kum var, ne de beach havası yaratan bir ortamı, bildiğimiz bir havuz. Biraz da hemen komşusu Backbar gibi tepeden Boğaz manzarası görüyor.

Diğer yandan dekorasyonu, oldukça lezzetli atıştırmalıklar servis eden mutfağı ve oldukça güzel genç bir müşteri profili ile şehrin göbeğinde otururken, şehirden uzaklaşmış hissi veren bir ortam sunuyor.

Biz bir cuma günü işlerimiz biter bitmez soluğu burada aldık, hiç yol yapmadan, bir anda en son Alaçatı’da görüştüğümüz bir arkadaşımla sanki yine Alaçatı’daymış gibi bir ruh haline geçiverdik. Otellerin havuzlarındaki çoluk çocuktan sıkılanlar için muhteşem bir seçenek.

Noya Beach:

Kınalıada’daki bu Noya Beach çok uzun zamandır “İstanbul Keşfedilecekler” listemde sıranın kendisine gelmesini bekliyordu. Benimkinin New Yorker arkadaşı – ki kendisi tanıştığımızdan beri İstanbul’da benden daha çok gün geçirerek ve burada tanıştığı herkesi kendi evinde ağırlayan partiler düzenleyerek bence gerçek bir İstanbullu oldu – bizi Noya Beach’e davet ettiğinde hep birlikte Kınalıada’nın yolunu tuttuk.

Vapurdan indikten sonra, buradan Noya Beach’in shuttle motorları sizi alarak Noya Beach’e getiriyor. Noya Beach üç kısımdan oluşuyor diyebilirim. Bunlardan biri yukarıdaki havuz kısmı – ki bence çok gürültülü bir alandı. Diğeri aşağıdaki fotoğrafta iskelenin sol tarafında kalan büyük alan. Neden olduğunu asla anlamadığım bir şekilde içeri giriş yapan herkes bu tarafa gittiği için bu kısım oldukça kalabalık oluyor. Biz bar alanı olan, aşağıdaki fotoğrafta iskelenin sağında kalan çok daha az sayıda şezlongu olan kısmı tercih ettik. Böylelikle gün boyu bizim dışımızda yalnızca birkaç kişinin olduğu plajın keyfini sürdük.

Sonuç olarak çok güzel bir denizi var diyemem – sonuçta Marmara Denizi; ama deniz kıyısında güzel bir ekiple yaz hissi yaşamak için gereken bütün ortamı sunuyor.

Akşam üstü gerçekten çok güzel kıpkırmızı ve geniş görüş açılı bir gün batım manzarası oluyor burada. Akşam da partiler düzenleniyor. Bizim olduğumuz akşam, ayarlasak bu kadar olmazdı daha önce yine aynı ekiple Fimi Island’da dinleyip bayıldığımız Murat Tokuz çaldı. Kenan Doğulu’nun şarkısının teknolaştırılmış versiyonlarını bile içeren o kadar güzel bir set çaldı ki, en sonunda artık kolonun en dibine girmiş delice dans ediyorduk.

Yazı kapatmadan önce burada bir gün geçirmenizi – özellikle de gece programını kontrol edip zevkinize göre bir şey yakalarsanız – şiddetle tavsiye ederim.

Bizim bütün gün kahkahalarla sohbet ettiğimiz ve yüzdüğümüz, akşam da çılgınlar gibi dans ettiğimiz bir upuzun bir gün oldu. O günün çok sıradan bir pazar olmasını, sadece birkaç saatliğine kafa değişikliği olsun diye Noya’ya gidip döneceğimizi düşünüyorduk – ki ben ertesi gün Tivat’a uçacaktım o yüzden çok geçe kalmaya niyetli değildim. Aksine sanki bir festivale gitmiş kadar çok eğlendiğimiz ve dans ettiğimiz, vapurda dönerken bile kahkahalarımızı durduramadığımız, sanki bize koca bir yazı hep birlikte adada geçirmişimiz hissi veren dolu dolu bir gün oldu. Bu yazıdaki fotoğraflardan ziyade şu reel bunu daha iyi anlatacaktır.

Çok sevdiğim insanlarla bir aradaydık, ekibimizdeki herkes birbirini çok seviyor ve çok kolay anlıyordu. Hepimiz hem harika işler kotarıp, hem de bir sürü harika planda kesişiyorduk. Bütün gün güneşlenmenin verdiği bronzlukla harika görünüyorduk, arkamızda mükemmel bir gün batımı vardı, saçlarım ıslak, ayaklarım yalınayaktı. Hiç bir şey çok olağanüstü çok sıra dışı, çok erişilmez değilken, çok fiyakalı değilken, yalnızca İstanbul’dan biraz uzaktaki bir beach’teyken bile o kadar mutluyduk, parlıyorduk, gülümsüyorduk ve çılgınca dans ediyorduk ki. Ortada festival filan yokken, biz festival ortamı yaratmıştık. Tam olarak yaşamak istediğim gibi bir hayatım olduğunu tüm hücrelerimle hissettiğim bir andı ve ben o an gerçekten mutluluktan ağladım. “Geri zekalı gel buraya.” diyerek bana sevgiyle sarılan kolların arasında dans ederken…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s