2017’nin ‘best of’ları

Her yılın sonuna yaklaşırken, durup bir geride kalan yıla bakarım.

Neler yaşadım, neler öğrendim, neler hissettim, nelerle mutlu oldum, nelere üzüldüm, neleri iyi neleri kötü yaptım gözden geçiririm.

Oradan oraya koşup yoğun günler geçirirken, analizini yapmaya fırsat bulamadıklarımı, sakince ve detaylıca değerlendiririm. Hayatımdaki neleri gerçekten isteyerek yapıyorum, ne kadarı alışkanlığın rehavetine kapılmak, kendimle dürüstçe hesaplaşırım.

Bir nevi yıl sonu muhasebesi, hesapların kapanması…

Son beş yıldır, Noel pazarları kurulduğunda annemle Almanya – Avusturya hattında uzun bir haftasonu geçirip, sıcak şaraba, ağaçlara, ışıklara doyup; yeni yıl için ajanda, çikolata, şampanya stokluyoruz. Bu bizim ritüelimiz oldu.

Bu yüzden de, aralık ayının başında herkes yeni yıl telaşına ufak ufak girmeye başlamışken, ben çoktan yeni yıl başlamış gibi hissediyorum. Herkesten biraz erken kapatıyorum yılı.

pera palas.jpg

2017, benim için oldukça zorlayıcı bir seneydi.

Kaç sabah uyanıp, “Benim yaşamak istediğim hayat bu değil!” diye isyan ettim, bilmiyorum. Kaç kez, her şeyi siktir edip, kaçıp gitmek istedim sayamıyorum.

Bütün bu anlarda, bir kahve molası verip, “Hadi Sezen, küçük bir kız çocuğu gibi istemiyorum diyip omuz silkmeyi bırak. Her durum ve koşuldan keyif alabilirsin. Sen bunu yapabilirsin.” diye kendimi motive etmeye çalışmamın ne kadar zor olduğunu anlatamam.

Geride kalan senenin benim için bu kadar zorlayıcı olma sebeplerinden biri mba yüksek lisansıydı.

2017 yılı boyunca, haftanın dört günü, işten çıkıp, mba derslerine girdim. Lisans eğitimi hukuk olan biri için, muhasebe, finans, istatistik gibi derslerin gerçekten yepyeni bir dünya olmasını bir kenara bırakıyorum. İş – okul ve bunlar için yolda harcadığım sürelerden sonra eve geldiğimde her gün saat 22:00 oluyordu. Sabah 7:00’da kalkıp tekrar işe gitmek için yola düştüğümü düşünürsek, her gün kendime ayırabildiğim zaman dilimi yalnızca bir saat ile sınırlıydı. Üstelik hazırlanması gereken ödevler ile projeler çoğu zaman, haftasonlarıma da sarktı.

Davet edildiğim etkinliklerin çok azına katılabildim, sevdiğim insanların pek çok özel gününde yanında olamadım, kırdığım çok kişi oldu ne yazık ki… Herkes, kendisinin “Çok yoğun” olduğunu iddia ettiği için, benim “Yoğunum.” demem, kimseye içinde bulunduğum durumu anlatmama yetmedi.

Ama işte her gün yalnızca bir saatim vardı. Öyle de planlasam, böyle de planlasam, bu bir saatin içine yapmak istediklerimin hepsini sığdırmam imkansızdı.

Dolayısıyla mba hayatımı gerçekten bloke etti ve beni çok sevdiğim sosyal hayattan ve sevdiğim arkadaşlarımdan epeyce uzaklaştırdı. Düşündüğümden çok ama çok daha yorucu bir süreç oldu.

IMG_7706.JPG

Bu eğitim sürecinde çok şey öğrendim, bana hukuk eğitimimden çok daha farklı bir bakış açısı kazandırdı. Daha da kıymetlisi, bu vesileyle, zamanım ve iradem üzerindeki kontrol yeteneğim çok arttı. Yine de bu kazanımlar, bu sürecin benim için yorucu, sancılı ve zorlayıcı olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

2017’nin benim için zorlayıcı olma sebeplerinden ikincisi ise, senenin ortalarında işimden nefret etmeye başlamamdı. Bütün eğitimlerimi, bütün potansiyelimi boşa harcadığımı ve hak ettiğimden fersah fersah uzakta olduğumu düşünmeye başlamıştım.

IMG_1390

Yataktan kalkıp, üstümü giyinip, makyajımı yapıp, kahvemi içmiş olmama rağmen, ayaklarımın gitmediği, evden çıkamadığım günler oldu. İradem yetmedi. O kadar istemedim. Neyse ki, senenin son çeyreğinde, muhteşem bir projeye dahil oldum da, yeniden şevkle gecelere kadar çalıştığım, sabah bütün yorgunluğuma rağmen heyecanla masamın başına oturduğum günler başladı.

Üçüncü sebep, bunların ikisiyle bağlantılıydı aslında. Hem iş, hem mba sebebiyle, günlerimin tamamı benim “İstanbul saymadığım” bir semtte geçti. İlham ve keyif vermeyen ortamlarda… Her şeye çok uzakta… Şehirden ve şehrin güzel yanlarından oldukça soyutlanmış biçimde…

img_8054-001.jpg

“İyi de, hep keyifli görünüyordun.” diyenler oluyor. Bunun sebebi elbette çıktığım seyahatlerdi.

İş hayatına atılacak bir gence tek bir tavsiye verme şansım olsa, kesinlikle şu olurdu: “Seni her durum ve koşulda hayata karşı motive tutacak bir şey bul.”

Ne zaman dayanamayacak kadar bunaldıysam, bilmediğim şehirlere uçak biletleri aldım. Ve ne zaman bir uçak biletim varsa, onun tarihinin yaklaşması benim için her şeyi daha katlanılır kıldı. Keşiflerle dolu günler geçirdikten sonra da keyfim yerinde, her şeyle mücadele etmeye hazır hissederek geri döndüm.

img_6296.jpg

2017 yılı boyunca, gülücükler saçarak etrafta dolaşabilmem işte hep bu seyahatlerim sayesindeydi. Cuma akşamı işten çıkıp doğrudan havalimanına gittiğim, pazartesi havalimanından doğrudan şirkete geldiğim haftasonları, İstanbul’da geçenlerden çok daha fazla oldu. Başka türlü, bu seneyi depresyona girmeden atlatamazdım.

Bu yılki istikametlerim şöyleydi: Urfa, Kars, Doğu Ekspresi, Bükreş, Kapadokya, Marakeş, Sahara Çölü, Fez, Chefchaouen, Casablanca, Antalya, Zürih, Belliziona, Roma, Bozcaada, Çanakkale, Brüksel, Ghent, Antwerpen, Gaziantep, Sakız Adası, Selimiye, Bozburun, Çeşme ve Berlin. Ayrıca yaz boyunca huzur sığnağım Teos ve yaz dışında da yemek ve bakıma doyduğum Adana’da pek çok haftasonu geçirdim.

img_0295.jpg

Bu yıl deneyimlediklerim arasından “best of”lar karşınızda:

En çok okuduğum yazar: Alper Canıgüz. “Kan ve Gül” ile başladım ve yıl boyunca tam beş kitabını okudum. Henüz Alper Canıgüz’ün absürd ve sürükleyici romanlarıyla tanışmadıysanız, hazır önümüz de kışken şiddetle tavsiye ederim.

babam beni şahdamarımdan öptü.jpg

En güzel kitap:  Çok sevgili Ozan’dan geldi: “Babam beni şahdamarımdan öptü.” Her sayfası unutulan hislerin üzerindeki tozları silkeleyen, derinlerde bir yerlere dokunan bir kitap bu.

En iyi film:  La La Land’di. İzlerken içtiğim şarapların da etkisi olduğunu inkar edemem; ama “Ya farklısını yapmaya cesaretleri olsaydı?” sahneleri ile beni hüngür hüngür ağlatmayı başardı.

En iyi dizi: Tabii ki “Fi”. Cuma günlerini bekleme sebeplerimizden bir yenisini daha eklemiş oldu. Eleştirdiğimiz tarafları elbette oldu, ama izlemekten de konuşmaktan da vazgeçemedik.

En iyi belgesel: The True Cost. Bu senenin yapımı değil; ama ben bu sene izledim. Etrafımdaki herkese de ısrarla tavsiye ettim. Çok vurucu, çok kalp kırıcı ama tüketim alışkanlıklarını sorgulamak için mutlaka izlenmeli.

En iyi oyun: Yarkın Ünsal’ın inanılmaz performası ile Bo Sahne’de sahneye konulan Son Zenne.

En iyi sergi: Sanat sergilerinden “Kapı Çalınınca Açılır.” ve sanatan ziyade etkileyici bir deneyim sunan “Karanlıkta Diyalog.”

marakeş.jpg

En iyi bahçe: Yves Saint Laurent eli değen Marakeş’teki Le Jardin Majorelle. Gerçek olamayacak kadar güzel.

İstanbul’daki en iyi keşif: Kariye Müzesi. Uzun zamandır beni hiç bir ortamın etkilemediği kadar etkiledi. Saatlerce çıkamayıp, şaşkınlıkla her bir freske bakakaldım. Bu kadar yıldır İstanbul’da yaşayıp buraya daha önce hiç gelmemiş olmaktan utandım. Siz de hala gitmediyseniz, yeni yıl listenize ekleyin derim.

En eğlenceli mekan: Yalnızca yazın açık olan “Klein Garten”. Muhteşem müzikler, otantik bir ortam, şahane manzara ve lezzetli kokteyller ile diğer bütün her şeyi unutturacak kadar güzeldi. Yere atılmış minderleri ile Fas ruhu estirirken, Haliç manzarası avaz avaz “Her şeye rağmen, İstanbul çok güzel be!” dedirti.

shankra.jpg

En iyi festival: İsviçre ve İtalya sınırındaki bir hippi festivali olan Shankra.“Nasıl görünüyorum?”, “Eve / otele nasıl döneceğim?”, “Bana mesaj atmış mı?”, “Her şeyim güvende mi?” biçiminde sonsuza uzatılabilecek, varlığının bile çoğu zaman farkında olmadığım kaygıların yokluğunu ben hayatımda ilk defa orada deneyimledim.
En iyi restoran: Gerek ortamı, gerek servisi, gerek sıra dışı lezzetleriyle Antwerp’teki The Jane . İstanbul’da ise “Lokanta Armut.”

En çok gittiğim mekan: Spago. Evime yakın, atmosferi güzel, kokteylleri lezzetli, kitlesi iyi.

En iyi kahveci: Bozcaada’daki Coffee Shelter. Bütün bir gün jazz, kahve kokusu ve pervane esintisi eşliğinde kitap okumanın bile aşırı mutlu edeceği bir ortam sunuyor.

En iyi kokteyl: Before Sunset’teki Sunset Passion. Tek bardakta, tekila, cin, rom, votka ve portakal likörü içeriyor. Bunlar taze passion fruit püresi ile karıştırıldığı için çok da lezzetli!

before sunset.jpg

En iyi beach club: Yenileri tam gaz açılmaya devam etse de, hala Before Sunset. Etrafta başka bir bina veya beach club olmaması, devasa palmiyeleri, güzel müzikleri ve güzel denizi ile hala diğerleri onun yanında solda sıfır kalıyor.

before sunset2.jpg

En eğlendiğim mekan: Evimin salonu. Polislerin kapıya dayandığı, gün doğumlarına kadar avaz avaz şarkılar söylenen nice parti yaptık bu sene. Katılımcılarının arasında mba hocalarımızın olduğu geceler bile oldu.

En iyi bartender: Mutfağımda önlüğü her daim hazır olan Ertem. Evimin salonundaki partilerin, korkunç kötü ses sistemine rağmen bu kadar iyi olmasının arkasındaki kahraman oydu. Yaptığı mojitolar o kadar kıvamındaydı ki, herkes “Bunun içinde alkol yok, limonata içiyoruz.” diye söylenirken, aslında çoktan çok sarhoş olmuştu. Kafa yarılmaları, koltukta sızmalar, sansasyonel açıklamalar, kocaman kahkahalar, sabahlara kadar danslar hep o leziz mojitolardandı.

En iyi tatlı: Zekeriya Usta’da yediğim katmer. Her sabah olsa, her sabah yerim. Koşu bandında geçecek ekstra zamanlar o katmere kurban olsun.

img_2144.jpg

En iyi kahvaltı: Annemin hazırladıkları. Bu sene boyunca hiç bir mekanda yaptığım kahvaltı onun hazırladığı sofralar kadar lezzetli ve şık değildi.

agia dinami.jpg

En iyi deniz: gerçekliğini sorgulatacak kadar beyaz kumları ve mavi suları ile Sakız Adası’ndaki Agia Dinami. Geçen sene gittiğim İbiza yakınlarındaki Formentera Adası ile net kapışır.

En iyi meze: Bu sene de değişmedi. Urla Özbek Köyü’ndeki Akın. Sıcak mezeleri ayrı, soğuk mezeleri ayrı güzel. İddia ediyorum, Türkiye’de daha iyisi yok.

akının yeri.jpg

En iyi sushi: Evde Çağlar, sokakta Sushimato.

En iyi kurs: Birkaç tane yarıda bıraktığım kurs maceram oldu bu sene. Çok sevdiğim biri, “Senin bu kadar normal bir şeyle ilgilenmen, çok anormal.” yorumu yaparak beni çok güldürmüş olsa da, seramik kursuydu. Kendi yaptığım tabak, bardak ve kaseleri kullanmanın keyfi tarifsiz.

En uykusuz geceler: Genel olarak uykusuz çok gece geçirdim bu yıl boyunca. Ama hiç uyumadan geçirdiklerim, flörtle, bitmeyen danslar ve kalp çarpıntılarıyla dolu olanlardı. Şiş gözlerim için pişman değilim. Eminim yüzümdeki kocaman gülümseme onları kamufle etmeye yetmiştir.

peyote.jpg

En iyi konser mekanı: Burgazada’daki Peyote Cennet Bahçesi . Hep adaların daha sosyal, daha etkinlikli olması gerektiğini savunup duruyordum. Sonunda böyle bir açılım gelmesi beni çok mutlu etti. Kitlesi güzel, ortamı güzel, İstanbul’a çok yakın; ama İstanbul’dan çok uzak hissi veriyor.

Yaptığım en iyi yatırım: Stella McCarney sırt çantam. Aldığımdan beri yanımdan hiç ayırmamış olabilirim. Gece dışarı çıkarken de, seyahate giderken de, işe de, her yere uydu. Bir de Müze Kart’ı sayabilirim. Gittiğim her şehirde kullandım. Hem tasarruf sağladı, hem de beni upuzun bilet kuyruklarından kurtardı.

Vücuduma ve ruhuma yaptığım en iyi yatırım: Şüphesiz Cağaloğlu Hamamı’na gitmek.  Saç diplerimden, ayak parmaklarıma kadar döndüre döndüre, köpüklere bulaya bulaya ovalanırken, kubbeden süzülen ışıkları izlemek masalsı bir deneyim. Yalnız teni değil, içi de temizleniyormuş gibi hissediyor insan.

Yaptığım en kötü yatırım: Spor salonu üyeliği. Günde kendime ayırabildiğim bir saate, spor salonuna gitmek sığmadı.

En çok kullandığım eşyalar: Kahve termosum ve Gentle Monster güneş gözlüğüm. İkisini de her gün ama her gün kullandım.

En sıra dışı seyahat: Fas Fas Fas. Çok anlattım, daha çok anlatabilirim. İçinde bulunduğum en zor fiziki şartları ve en büyük manevi tatminleri orada yaşadım. Özellikle çöl, gerçekten hayatımın bundan sonrasında hep etkili olacak bir deneyimdi.

çöl2.jpg

Çünkü çöl, bizim bildiğimiz hiç bir şeye benzemiyor. Bizim bildiğimiz kuralların hiç biri çölde geçerli değil. Diğer yandan, çok ironik biçimde hayatı anlamak için, anı yaşamayı öğrenebilmek için, günlük yaşam kaygılarımızın ne kadar boş olduğunu anlamak için  çöle gitmek gerekiyormuş. Hiçlik, insana ve hayatına tarifsiz bir ayna tutuyor.

çöl

Türkiye’de ise, Kars bana beklediğimden çok daha fazlasını verdi. “İnceden kar yağıyor.
Denizin üşüdüğü yerde yaşıyoruz. Rakım 1860. Ne yapalım yani, Denize yakın evimiz yok ama gökyüzüne sıfır hayallerimiz var.”

çıldır gölğ.jpg

En iyi kozmetikler: Young Blood toz fondoten, Kiehls Ultra Facial Cleanser -çünkü hem makyaj hem günlük yüz temizleyici olarak kullanılabiliyor ve sıvı limitine takılmayacak boyda-, çok uygun fiyatının inadına çok iyi performans sergileyen Essence False Lash Effect rimel.

En çok özlenen: Montana’daki kardeşim. Kendisini 19 aydır görmedim. 2018 listemin başlarına Seattle’ı koyma sebebim.

IMG_1968.JPG

En büyük güç kaynaklarım: En kötü ruh halimde bile kahkahalar attıran ve sevgiyle dolmamı sağlayan kız arkadaşlarım. Ve tabii ki yalnız manevi değil maddi de destek olan annem babam. Bir insanın şu hayattaki en büyük lüksü, atacağı adımlar ile alacağı kararlar her ne olursa olsun, onu destekleyecek ve dibe vurursa sorgusuz kapısını açıp sevgiyle sarmalayacak birileri olduğunu bilmek.

img_4195.jpg

En iyi otel:  Seçmekte en zorlandığım şey bu oldu. Çünkü “Nasıl başlarsan, öyle gider” tezini doğrularcasına, bu senenin ilk gününde gözlerimi Pera Palas’ta açtım ve sene boyunca hepsi birbirinden harika otellerde kaldım.

img_18811.jpg

Tarihi otel olarak Pera Palas, sıradışı bir deneyim sunuyor. Herkese bu otelde bir gece geçirmeyi şiddetle tavsiye ederim.

bozburun yat kulubü.jpg

Misafirperverliğin zirvesini yaşamak için Bozburun Yat Kulubü. Ayrılırken, sanki çok sevdiğimiz birine misafirliğe gelmişiz de, doyamadan ayrılıyormuş gibi hissettirdi.

riad dar el souk.jpg

En masalsı ortam Marakeş’teki Riad Dar El Souk .  Tasarım otel olarak da Berlin Casa Camper. (Bundan detaylıca bahsedeceğim.)

Başıma gelen en mantıksız olay: Uçakta ojemin basınçtan anahtarıma akması nedeniyle, kapıda kalmamdı. Anahtarımın üzerinde donan oje, anahtarımın formunu bozduğu için, anahtar deliğe girmiyordu. Gecenin bir vakti, sokakta kalarak, aseton ve pamuk avına çıkmak ve anahtarımı temizlemek zorunda kaldım. 🙂

Geçirdiğim en absürd gün: İsviçre’de uyanıp, Milano’da sabah kahvemi içip, Roma’da öğlen yemeği yiyip, İstanbul’da uyudum gündü. Daha jet setter bir gün hayatımda daha önce hiç olmamıştı.

En iyi ucuz alışveriş adresi: Romwe. Şahane bikiniler, şahane etekler, şahane t-shirtlar aldım. Hepsini de bayılarak, tepe tepe kullandım.

IMG_5453.JPG

Hayatıma eklenen en harika şey: Luna. Bu curcuna içinde aklımdaki en son şeylerden biri bir kedi sahiplenmekti. Ama o terk edilmiş yavruyu gördüğüm ve kucağıma aldığım anda, onu sokakta bırakamayacağımı biliyordum. Benimle birlikte yollara da düştü, ben onu evde günlerce bırakıp seyahatlere çıktığımda da asla bana küsmedi, sorun çıkarmadı. El çantamın içinde gezdirdiğim avuç içi boyuttan, kocaman bir kediye dönüştü. Bana yeniden oyun oynamayı hatırlattı, her eve geldiğimde sevgiyle boynuma atladı. Şu anda da ne zaman bu yazıyı bitirip kendisiyle ilgileneceğimi merakla bekliyor. 🙂

En büyük değişiklik: Alışveriş rejimi. Fez’deki tabakhaneyi gördükten sonra, başladığım alışveriş rejimi sonucunda, gerçekten tek bir parça kıyafet almadan aylar geçirdim. Sonbaharın başlangıcında ve en son Berlin seyahatimde rejimden biraz saptığımı itiraf etmem lazım. Yine de, bunları da toplasak mayıstan beri aldığım kıyafet sayısı 15 parçayı geçmiyordur. Kat be kat fazlasını da Mushaboom Dükkan aracılığı ile yeni sahiplerine ulaştırdım. Azalıyorum, hafifliyorum.

En büyük hayal kırıklığı: Yeterince sağlıklı beslenememek, hala minimal bir eve kavuşamamak, planladığımdan çok daha az kitap okumak, hayatımın aşkını bulamayıp kısa ve minik kalp çarpıntıları ile yetinmek gibi bir sürü şey sayabilirim. Ama gerçekten hiç zamanım yoktu! Ve bu haklı bir gerekçe. Bu yüzden en büyük hayal kırıklığım olarak hala Küba’ya gidememiş olmayı sayacağım.

img_8903.jpg

2018 için harika planlarım var, diyemeyeceğim. Hiç bir şeyi oturup planlamadım. Yapılacaklar veya kararlar listesi bile oluşturmadım. Ama bazen hisseder ya insan, öyle güzel bir his içindeyim. 2018 çok güzel bir yıl olacak, çok şey değişecek, çok heyecanlı geçecek.

Heyecanla, sevgiyle ve Mushaboom8 ile kalın!

 

2017’nin ‘best of’ları” üzerine 2 yorum

Yorum bırakın